Piri Reis'in Ege, Akdeniz ve Basra Körfezi'ni haritalaştırması anlaşılabilir, ancak Avrupa'nın kuzeyi ve Afrika'nın batısı hakkında da tafsilatlı bilgi vermesini akıl sır almaz. Yetmez Atlas Okyanusu'ndan, Antil Adaları'ndan, Güney ve Kuzey Amerika'dan, Grönland'dan, Florida'dan bahs açar. Üstad gitmese de görmese de "o köy benim köyümdür" der, denizaşırı mevkilere sahip çıkar. Girintilere çıkıntılara Akburun, Yeşilburun, Kızılburun, Gümüşdere, Altınırmak, Güzel Körfez gibi Türkçe isimler takar. Keşfedemediği yerleri "beyaz" bırakıp gelecek nesillerin dikkatine sunar. Rafta unutulunca Savaş yılları, harf inkilabı derken kütüphanelerimizdeki eserler kuytularda kalırlar. Ancak Kitab-ı Bahriye ve ceylan derisine çizilen haritalar, Müzeler Müdürü Halil Ethem Beyin dikkatinden kaçmaz (1929). Haritayı İstanbul'da misafir bulunan Prof. Kahl'a gösterir. Kahl bir hazine ile karşı karşıya olduğunu anlar ve katıldığı kongrelerde onlardan sitayişle söz açar. Bu maruzayı (şimdi bildirge diyorlar) İtalyanca ve İspanyolca'ya çevirtir, ivedi kaydıyla sağa sola yollar. Bu arada batılılar işi el çabukluğuna getirir, haritaya Kolomb adına sahiplenmeye kalkarlar. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti üstüne düşeni yapar, "Kitab-ı Bahriye"den ancak bir Türkün yazabileceği paragrafları toplar, tartışmaya nokta koyar. Aslında Avrupalı denizciler, Piri Reisi iyi tanırlar. Nitekim çok geçmeden Dresden, Bologna ve Paris Millî Kütüphanesinde de Kitab-ı Bahriye'nin nüshaları çıkar. Eğer haritaları Kolomb çizmiş olsa, hiç değilse bir örneğini Kraliçe'ye sunar. Herhalde kendine gemi, adam ve para veren sponsorunu atlamaz. Di mi ama... Ancak uydudan Piri Reis haritalarını tetkik eden uzmanlar, bu hassasiyetin ancak uydu fotoğraflarıyla elde edilebileceğini söyler, esrarı çözmeye çalışırlar. Peki Piri Reis bunca malumata nasıl ulaşır, bunu akıl sır almaz. Mâlum, Müslümanlar ilim ve hikmeti kaybolmuş malı gibi bilir, Çin'de bile olsa gider alırlar. Nitekim esirler arasında Kolomb'la Amerika'ya giden denizciler vardır ve onları konuşturup notlar tutar. Hem elinde taa İskender-i Zülkarneyn zamanından kalma "Yappamondo"lar bulunur ki Arapların "Caferiye" adını verdiği haritalar Sind'i, Hint'i tafsilatıyla anlatırlar. Piri reis elden ele dolanan "portolani"leri de (deniz rotaları) inceler, onlara ilaveler yapar. Kaldı ki medrese yıllarında İskenderiye Kütüphanesinin altından girer üstünden çıkar. Buna benzer eserler İstanbul'da da mevcuttur ama 1204'te yaşanan Latin istilasıyla kapanın elinde kalır. Kolomb gibi uyanıklar Okyanus ötesindeki ülkelerin farkına varırlar. Farklı bakış İşin şayanı dikkat yanı Piri Reis'in haritaları (Prof. C. Hapgood ifadesiyle) Kahire'yi merkez alan hava fotoğrafları ile inanılmaz bir paralellik yakalar. Nitekim Erich Von Daniken ortaya "haritaların uzaylılardan çalındığı" gibi bir iddia atar, işin içine "UFO"ları katar. Antik haritalar uzmanı H. Mallery Piri Reis'in haritasını izdüşüm tekniği ile bir kürenin üzerine nakleder. Netice şaşırtacak kadar doğru çıkar. Mallery'e göre böyle bir harita çizmenin tek yolu vardır: Fezadan ölçüm yapmak. Dahası bu haritayı çizenler, küresel geometriyi, dünyanın eksenindeki eğriliği ve yansıtma usullerini biliyor olmalıdırlar. Doğrusu bu haritalarda Antarktika dağlarının yer alması şaşırtıcıdır. Zira buzul altındaki dağlar ancak ses yansıtıcılarıyla belirlenebilir ki o yıllarda nerenin su, nerenin toprak olduğu anlaşılamaz. Evet, Piri Reis, çok okumuş, çok yazmış, binlerce adam tanımıştır. Ancak bu şaşırtıcı neticeleri elde etmek için "başka şeyler" de lâzımdır. > Derkenar Piri Reis'in haritasının kenarına yazdığı haşiyeden satırlar: Cinevizden bir kâfir adına Kolonbo derler imiş, eline bir kitap girmiş ki Mağrip Denizinin gark tarafında kenarlar, cezireler ve türlü türlü madenler ve dahi cevahir dağı var deyu yazarmış. Mezbur kitabı tamam mütalea ederek Cineviz ulularına eydür: Gelin, bana iki pare gemi verin, varayım, ol yerleri bulayım. Bunlar "ey epter" derler, "Mağrip deryasının nihayeti mi bulunur? Buharı zulmetle doludur." O da sürer, İspanya Beyine varır, hikâyeti arzeder. Kraliçe ona iki gemi bağışlar ve Bahr-i Mağrib'e uğurlar. Merhum Gazi Kemal'in İspanyalı bir kölesi vardı, ki Kolonbo ile üç defa ol diyara vardım der, şöyle anlatırdı. Evvel Septe Boğazından çıktık, dahi oradan gün batısına dört bin mil yürüdükten sonra karşımızda bir ada çıktı; amma gittikçe deryanın mevci köpüklenmez oldu ve Şimal Yıldızı dahi kayboldu. Bir liman bulup demir attık, ol adanın halkı gelip bize ok vurdular. Komazlar ki dışarı çıkıp haber sorsak. İnsan eti yer, üryan yürürlerdi. Kolonbo bir ada dahi görüp ana vardı, lakin ol adada ulu yılanlar vardı. Hazer edip bir gayri adaya yanaştık ve on yedi gün yattık. Bu adanın halkı avladıkları balıkları getirdiler. Biz dahi anlara sırça boncuk verdik. Meğer kim Kolonbo "ol diyarda sırça boncuk muteberdir" diye kitapta okumuş imiş. Bir gün bir avretin kolunda altın, göğsünde inci görünce "onlardan" istedik, bedelini yine boncukla ödedik. Meğer ırmaklarında altın akar, birkaç kulaçtan istiridye çıkarmış. İşte bu seferin ardından İspanyollar asker ve papaz yolladılar, anları tariklerine sokmaya zorladılar... Piri Reis dahi bir fırsatını bulup Damat İbrahim Paşa'ya çıkar, önüne haritalarını yayıp Amerika'ya gitme teklifi yapar. Ünlü Veziriazam'ın feraset ehli olduğundan şüphemiz yok ama olmaz... Olmayınca olmaz.