Hayali azadlıktı Baymirza Hayit

A -
A +

2. Cihan Harbinde Ruslar cepheye kaç Türk sürer, bunların ne kadarı ölür, ne kadarı kalır bilmiyoruz ama sadece Almanlar 360 bin Türkistanlıyı esir alırlar. Sakatları, hastaları ayıklar, sağlamlardan 180 bin kişilik bir ordu kurarlar. Gençlerimiz kendilerine müstakil bir Türkistan vaat eden Hitler'e inanır, Rusları felaket bunaltırlar. Ancak Almanların yanında oldukları için mağlup sayılırlar. CHP Hükümeti "aman bizden uzak dursunlar" deyince, ABD, 110 bin soydaşımızı Ruslara satar. Katliama kapı aralar. O hengamede Almanya'da barınabilen ve hayatta kalabilen Türkler parmakla gösterilir ki bunlardan biri de Baymirza Hayit'tir. Baymirza yeniden ilmî araştırmalara yönelir, Westfalen Üniversitesinde İslam tarihi ve medeniyeti okur, ardından doktoraya başlar. Savaş yıllarında kitaplardan uzak kalsa da Arabi, Farisi ve Türkçe'de ustadır, Slav dilleri deseniz ona keza... Cemiyetçidir de... Birçok ilmi enstitüye, konsile üye olur ve Almanya'da ilk İslam derneğini o kurar (1952). Orman bakanlığından bir saha koparır, Müslüman mezarlığı yapar. Boyunca kitap Baymirza, Alman Araştırma Cemiyetinden sadece 200 mark burs alır. Bu cüzi para ile "20'nci Asırda Türkistan" gibi ciddi bir eser yazar. Köln, Frankfurt, Münster, Münih Salzburg, Viyana kütüphanelerine bisikletiyle gider gelir, yağmur demez, çamur demez belge toplar. Aç susuz pedal basa basa doktorasını tamamlar. Sadece Türkistan tarihi ile uğraşmaz, içinde İngilizce-Özbekçe lügat de olan 13 kitap, 15 risale hazırlar. Dile kolay 400 küsur makaleye imza atar. Türkistan Ansiklopedisi için ölümüne çalışırsa da muhtevayı geniş tutar, son noktayı bir türlü koyamaz. Derken mütehassıs hekim olan Bayan Ruth ile evlenir, oğulları Ertay, Mirza ve kızları Dilber'le Türkiye'ye yerleşmek isterler ama bürokrasiyi aşamazlar. Bu arada ilk hanımından olan oğlu Bekmirza Baymirzaev baskı altına alınır, onu "vatan haininin oğlu" diye yaftalar, casus muamelesi yaparlar. Baba oğul Rusya yıkılana kadar buluşamazlar. 1953 yılında Lübnan, Ürdün, Suriye, Türkiye seyahatine çıkar. Arabistan'a da iner, hem Hac farizasını ifa eder, hem de Çin ve Sovyet sınırları içinde kalan mazlum Müslümanların sesi olmaya bakar. Onun milliyetçiliğinde şovenizme yer yoktur, öyle ya Osmanlı kafatasçılık yapsa bugün Helen kültürü ve Grek dili diye bir şey kalmaz... Baymirza, dişinden tırnağından artırdığı paralarla İngiltere, ABD, Hindistan, Endonezya ve Pakistan'da ilmî kongrelere katılır, ciddi tebliğler sunar. Zor olmasına rağmen Urumçi ve Turfan'ı gezer. Çinli meslektaşları da Türklerin çilesine şahit olurlar. Afgan mücahitlerinin başarılarından çok heyecanlanır zaten o Afganistan'ı da büyük Türkistan'ın parçası sayar. Bir ara Hacettepe Üniversitesinde (İhsan Doğramacı himayesinde) "Türkistan Tarihi" derslerine girer çıkar. Ardından İbrahim Kafesoğlu İstanbul Üniversitesinde ders vermesini sağlar. Dünyanın dört bir yanını dolanıp Türkistan davasını anlatan Hayit, Marmara Üniversitesinden davet alınca yine İstanbul'a koşar ama bu kez yalnız kalır, sığındığı izbelerde titrer, kalbi teklemeye başlar. Baymirza Hayit, yurduna ancak 1992 yılında girebilir, Özbek Tarih Enstitüsü Başkanı Dr. Ahmadali Askarov'un davetine uyar (aslında Özal devri bürokratları vesile olurlar) köyünü kentini dolanır, saçları ağaran oğluyla 52 yıl aradan sonra hasret dindirmeye bakar. Ancak ilgi fazla olunca onu yaka paça tutar, sınır dışına atarlar. Buna rağmen Asya'yı aşındırır, Kazaklara Abayları, Kırgızlara Manasçıları anlatır. 1996 Ankara Kurultayında Taciklerin sesi olur, onları da kucaklar. Rus olarak dünyaya gelen insanlara düşman değildir, onları da Komünizm'den kurtarmaya bakar. Ona göre vatanseverler sadece yurdunun çiçeklerini sevmez, taşlarına ve dikenlerine de katlanmalıdırlar. Dünyanın en zengin bölgesini kurutan rüşvetçi karaborsacı ve insafsız rejime karşı birlikte savaşmalıdırlar. Stalin, iktidara "azınlıklar haklarını alacaklar" diye gelir, tam tersini yapar. Beş ayrı Kiril alfabesi ile kardeşi kardeşten koparır, Kazak, Kırgız'ın, Azeri, Tatar'ın yazdığını okuyamaz. Hayit hepsini de okur ve hepsinin anlayacağı dilden yazar. Evet, Baymirza gönlündeki Türkistan önünde SSCB'yi engel görür ve kızıl çarlara karşı mücadele yapar. Ancak Sovyetler'in yıkılması ile kurulan Özbekistan'ın yöneticileri Rusları bile aratırlar. Hayali bir fundamentalizm tehdidi uydurur, kah İsrail'e yanaşır, kah Papa'ya sırnaşırlar. Gizli teşkilatlar tarafından amansız takibe alınan Hayit, T.C.'nin Türkistan meselesine bigane kalmasını anlayamaz. Nasıl olur da Türkiye Türkleri, Türkçülüğü suç sayarlar? Nitekim her fırsatta "Türkiye'de Türkistan kültürünü araştıran ilmî bir kurum yok. Ankara, Orta Asya'ya el atmalı" diye çağrı yapar. Sanmayın ki o, Adriyatik'ten Çin'e uzanan bir Turan devleti arzular. Mesele esirin hürriyet talebidir, aç kalanın ekmek istemesi gibi... O kadar... Şimdi bunca kan zulüm varken Çeçenlerin çığlığına nasıl kulak tıkar? Hasılı nerede Türkistan hakkında bir faaliyet varsa ortaya çıkar, kah alkışlanır, kah ıslıklanır ama asla usanmaz. Dinmeyen bir istiklal hasretiyle çalışır, çabalar. Ömrü cephelerde geçen Baymirza silah kullanmakta nice ustadır bilmiyoruz ama kalemini konuşturur, Türkistan üzerine araştırma yapacak gençlere ufuk açar. Aslen Özbek'tir ama ısrarla Türkistanlıyım der, Kerimov ve hempalarının "düşman" ilan etmelerini umursamaz. İnna lillah... Mütebessimdir, mesela Prof. Von Mende "Mirza Beyi ne zaman görsem gülümsüyor, onu çatık kaşlı düşünemiyorum" der ve çok şaşar. İçi kan ağlarken gülebilmek... Bunu 4 defa hacca giden, seccadesini gözyaşıyla ıslatan, samimi bir müminin tevekkülünde arasa iyi yapar. Baymirza iki gün evvel gurbet elde vefat etti, tutup yaban yurdunda (Köln'de) toprağa bıraktılar. Hüzünlenme üstad "Allah biz bilan!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.