Abdullah bin Mübarek yeni fethedilen toprakların İslâmlaşmasında unutulmaz hizmetler yapar. Mesela uzun yıllar Misis'i (Yakapınar-Ceyhan) vatan edinir, küçük büyük demez, kim ilme talipse nazını çeker, talebelerini hoş tutar. Onlara yemek çıkarır, ceplerine harçlık koyar. Misislilere on yedi binden ziyade hadîs-i şerîf rivâyet eder, duymadıklarını anlatır, ufuklarını açar. Sohbetin müdavimlerinden Abde bin Süleymân henüz ağzı süt kokan bir çocuktur ama o bile not tutar, duyduğu hadis-i şerifleri itina ile defterine yazar. Kunduracının hatırına O yıl Abdullah bin Mübarek hacca gitmiş, dönüşe koyulmuştur. Yorgunluk bu ya, bir mola yerinde gözleri dalar. Rüyasında iki melek görür ki, biri diğerine sorar: "Bu sene hacca kaç kişi geldi?" - Altı yüz bin kişi. - Peki kaçının haccı kabûl edildi? - Hiçbirinin ki! Abdullah bin Mübârek nasıl üzülür anlatılamaz. Yana yakıla yalvarmaya başlar: "Ya Rabbi bunca insan, onca meşakkatle Beytullaha koştular. Dağlara tırmandılar, denizleri geçtiler, çölleri aştılar... Aç kaldılar, susuz kaldılar..." Bahsi geçen melek "sözümü tamamlamadım ama" deyip ekler: "Şam'da ayakkabı tâmir eden Ali bin Muvaffak adında biri var. Hepsini onun hatırına bağışladılar." Abdullah bin Mübârek nasıl ferahlar anlatılamaz. Uyanır uyanmaz Şam'a yönelir, zikredilen zatı bulur, tanışırlar. Olup biteni anlatıp sorar: "Bu ne iştir, devam ettiğin hususi bir ibadet, yaptığın bir hayır, aldığın bir dua mı var?" -Sebebini bilemem... Ancak yıllar evvel hacca gitmiş doyamamıştım. Haremeyn aşkı dayanılmaz olunca para biriktirmeye başladım. İyi de benim gibi bir kunduracının kazancından n'olsun, yine de yılmadım tam otuz yıl çalışıp üç yüz dirhem gümüşü bir kenara attım. Bu sene niyetliydim, hatta kapı kapı dolanıp, eşimle dostumla vedalaştım. Tam denklerimi deveme bağlıyordum ki komşu evden bir kebap kokusu geldi. Hanımım hamileydi, aşermişti. Gidip kapılarını çaldım, şöyle tadacak kadar bir şey verseler tamamdı. Ancak komşum iki göz iki çeşme ağlamaya başladı, "Ey Ali bu yemek size helâl değildir. Çünkü çocuklarım üç gündür, bir şey yememişlerdi. Ölü bir hayvan gördüm, bir parça et kesmek zorunda kaldım." Nasıl oldum anlatamam, hac için biriktirdiğim gümüşleri çıkarıp ona verdim, dönüp devemin yükünü indirdim. Bende bir marifet yok ama sanırım komşumdan çok dua aldım. Büyük veli, "sabrı ve kanaati kimden öğrendiniz" diye soranlara şunu anlatır: "Soğuk bir kış günü Nişâbur pazarında sırtında tiril tiril gömleği ile titreyen bir köleye rastladım. Güya onu ikaz ettim "Böyle hasta olursun ama. Efendine söylesen de sana bir yünlü alsa ya?" Köle güldü geçti "efendime ne söyleyebilirim ki" dedi, "o hâlimi görüyor ve biliyor." Ömür de bitiyor... Abdullah bin Mübârek, "misafir ile yenenden sual olunmayacağını" duyduğu günden itibaren lokmasını paylaşır, sofraya konuksuz oturmamaya bakar. Onun böyle hesapsız ikrâmda bulunduğunu görenler "malınız azalıyor ama" diye uyarırlar. Cevap enteresandır "Mal azalıyorsa ömür de bitiyor." Abdullah bin Mübârek ömrünün sonuna doğru bütün malını fakirlere dağıtır, kendine sırtındaki çuldan başka bir şey bırakmaz. Talebelerinden biri hatırlatmak ihtiyacı duyar: "Efendim, çocuklarınızı unutmadınız inşallah?" - Onları Allahü teâlâya emânet ettim. Zira O, en iyi vekildir. Eğer sâlih olurlarsa, ummadıkları yerden rızık verir. Yok, fâsık olacaklarsa, malımın günaha harcanmasına dayanamam. Abdullah bin Mübârek vefâtı esnâsında, âzâdlı kölesi Nasr'a; "Başımı toprağa koy" buyururlar, Nasr çok hislenir, içli içli ağlamaya başlar. -Niçin ağlıyorsun, Ya Nasr? -Sizin zengin halinizi de bilirim, şu halinize nasıl ağlamam. -Ağlama. Zîrâ ben Allahü teâlâdan zenginler gibi yaşamak ve fakirler gibi ölmek istedim. Şimdi sen, bana şehâdeti telkîn et, dünya kelamıyla uğraşma... Buyurdular ki: * En güzel süs; sükût, doğruluk ve vakârdır. * Biz çok ilimden ziyâde az da olsa edebe muhtâcız. * Çalışıp kazanma zahmeti çekmeyen kimsede hayır olmaz. * Nice küçük amel, niyetle büyür, nice büyük amel niyetle küçülür. * İnsanların en alçağı din kisvesi altında dünyâ menfaati sağlayandır. * Şüpheli bir kuruşu geri vermeyi, binlerce lira sadaka dağıtmaya yeğlerim. * "Güzel ahlâkı, bir cümlede hülâsa eder misin?" diye sorana "kızma" deyin yeter. * Sâlihlerden olamadım ama sâlihleri severim. Kötülerden aşağıyım ama kötüleri sevmem. * Âlimleri hafife alanın âhireti, ümerâyı hafife alanın dünyâsı, dostlarını hafife alanın mürüvveti yıkılır. * Çoluk çocuğu için ter döken, geceleri kalkıp yavrularının üstlerini örten, cihad etmiş gibi sevap kazanır.