İdeal peşinde S. Kaptanağası

A -
A +

1920'li yıllar... Anadolu işte, n'olsun?... Yokluk, kıtlık, dar imkanlar... Konya doğumlu Selahaddin de gözlerini sefalet içinde açar. Bisikleti, meşin topu olmaz, çamurdan misket, lastikten sapan yapar, iki dal buldu mu çelik çomak oynar. İhtimal beşi bitirip iş arayacak, diğerleri gibi ziyan olacaktır. Babası, büyük âlim Seyyid Fehim Hazretlerinin Van Şabaniye Mahallesinde verdiği sohbetlerde ilim ve feyz devşirmiş bir gönül eridir. Büyük velinin elini öpme şerefine nail olmuştur ve o haz ile yaşar. Oğlunun da vatana millet faydalı bir evlat olmasını çok arzular. Bakın şu işe ki tam da o yıllarda Konya'da öğretmenlik yapan Seyyid Masum Efendi'nin oğlu Bakır (Baki) Bey, Selahaddin'in okuluna düşer ve talebesinin gözlerinde bir ışık yakalar. Evet, yaşları farklıdır ama arkadaş olurlar. Onunla kitaplarını paylaşır ve yazmaya zorlar. Şiir, hikâye, masal... Artık ne olursa... Bunları büyük bir ciddiyetle okur, tavsiyelerde bulunur, küçük dostunun hevesini asla kırmaz. Askerî okula Selahaddin iyiden iyiye okumaya niyetlenir. İyi ama hangi parayla? Bakır Efendi yatılı okulların imtihanlarını takip eder ve müjdeyi verir ona. "Hazırlan Kuleli'ye talebe seçiyorlar!" İmtihanlara birlikte hazırlanır, hatta birlikte şınav çeker, koşuya çıkıp nefes açarlar. Selahaddin Bey askerî mektebi dereceyle kazanır, Harbiye yıllarında da daima başa oynar. Nihayet çakı gibi bir topçu teğmeni olur ve vazifeye başlar. Askerlik ona pek uyar. Zaten fıtratı gereği disiplinli, dürüst, itaatkâr ve tavizsizdir, kışla içinde hiç zorlanmaz. Kah eski cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk ile çalışır, kâh Yaşar Doğu ile güreş tutar. Bu ocakta acı tatlı hatıraları olur, unutulmaz dostluklar yaşar. Emekli olunca duramaz, gün gibi geçen ömrü lüzumlu şeylerle değerlendirmeye bakar. Meccanen çalışacak adamlara ihtiyacı olan Yeşilay tam ona göredir. Ama o öyle işin ucundan tutmaz, elini taşın altına sokar. Gecesiyle gündüzüyle hizmete soyunur, Yeşilay ile yatar, Yeşilay ile kalkar. Gün gelir onu başkan yaparlar. Vakıf hakkı Yeşilay İşhanı'ndan Necip Fazıl, Mehmed Şevket Eygi, Ahmet Kabaklı gibi kalem ustaları geçer, bir nevi ona kiracılık yaparlar. Selahaddin Bey anlatılamayacak kadar cömerttir, onun yanında kimse elini cebine atamaz, sofraya misafirsiz oturmaz. Lâkin teşkilat söz konusu oldu mu babasına bile taviz vermez, kiraları günü gününe tahsil eder, gecikenin hesabını kendi kesesinden kapar. Şahsi işleri için kullandığı telefonun ücretini öder, içtiği çayın parasını bile masaya koyar. Kul hakkından, vakıf dernek hakkından ödü kopar. Zaman zaman siyasetçiler gelir gider mebusluk, senatörlük, belediye başkanlığı teklifleri yaparlar. Ona göre Yeşilay'ın hizmetleri daha önemlidir, "acaba" bile demez, dönüp de yüzlerine bakmaz. Yanında çalışanlardan da yükselenler olur, bir yerlerde mevki kaparlar, "yanlış anlaşılmasın diye" onları aramaz, asla yük olmaz. Hasılı haysiyetli, şerefli bir hayat yaşar. Adını ananlar "haza insan" diye mırıldanırlar. Selahaddin Bey, 1964 yılında saflarına katıldığı Yeşilay'a tam kırk sene hizmet eder. Bir kuruş para almaz, tek gün olsun mesaisini aksatmaz. Yıpratıcı bir çalışmayla 200'den fazla rapor hazırlayıp ilgililere sunar. Büroda işleri yetiştiremeyince evini de ofise çevirir. Üsküdar'daki mütevazı bodrum dairesinde belge, bilgi tasnifi yapar. Konferanstan konferansa koşar, o tatlı üslubu ile gençleri uyarmaya bakar. Mal da yalan... Mal mülk edinen arkadaşları zaman zaman kendisine "çocuklarını düşün" der, dünyalıktan konuşurlar. O bütün bunlara kulak tıkar velevki enayi gözüyle baksalar da... Meğer zahidler akıllı olurlarmış, cemiyeti kemiren, bağımlılık yapan alışkanlıklarla bir ömür boyunca mücadele eden Selahaddin Bey çok haklıymış. Mal para peşinde koşanlar tez unutulur, izleri nişaneleri dahi kalmaz. Lâkin onun emekleri zayi olmaz, notları yüzlerce kitaba mehaz olur, ciltlerce eser doğar. Selahaddin Bey zekâ küpüdür, ahlâk, eğitim, sevgi gibi konularda derinleşir, büyük bir aşkla bilgi toplar. Evdeki bütün kitapları satır satır çizer, notlar alır, bunları önce nefsinde yaşar, bu yüzden kolay unutmaz. Arabaların seyrekleştiği, motor seslerinin belirginleştiği gece yarıları tozlu sayfalara dalar. Okuduklarını üstünkörü geçmez, üzerinde düşünür, taşınır, bazen güler, bazen ağlar, çoğu kez uykusu kaçar. 1970'li yıllarda çıkardığı "Mavi Kırlangıç" dergisiyle birkaç neslin inançlı ve vatanperver yetişmesine vesile olur. Bazen heyecana gelip coşar, aşkla, şevkle anlatır, mevzuyu misallerle süsleyip ballandırır, ilgiyi zirvede tutar. Kibardır, karşısındakine kıymet verir, her cümleye "Efendim"le başlar. Adap erkâna fevkalade dikkat eder, otururken kalkarken mutlaka müsaade ister, kalp incitmekten çok korkar. Kimseyi küçük görmez, torunu yaşındakilerden bile hisse almaya bakar. Şair "Sabri" Selahaddin Bey, "Sabrî" mahlâsıyla birbirinden güzel şiirler yazar. "İlimsiz akıl âciz, imânsız kalp karadır / Bu yolda nasipsizlik, onulmaz bir yaradır" yazısını duvara asar. "Çok yoruluyorsunuz, biraz dinlenseniz" diyenlere "Efendim dinlenmek mezarda, dünyada dinlenmek yok, çalışmak var. Ömür kısa, vakit az, iş çok" diye dert yanar. Bunca ter döktükten bunca uğraştıktan sonra soğuk bir GATA akşamında "Arvasiler beni çağırıyor" der, bir kuş gibi ahiret âlemine uçar. Üsküdar Valide Camisi'nden kalkan cenazesine seçkin bir cemaat katılır, öyle izdiham olur ki tabuta dokunanlar, kendilerini şanslı sayarlar. Bir Osmanlı beyefendisi daha çekilir gider. Çivisi çıkmış dünyadan...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.