1 Aralık 1955... Montgomery (Alabama) Serince bir kış akşamı... Yağmur hızlanacağa benziyor. Mrs Rosa (42) ütü başında geçirdiği yorucu bir günden sonra bir an evvel evine ulaşmak istiyor. Daha gidip yemek yapacak, yavrularını doyuracak. Nitekim beklediği otobüs görünüyor, durağa yanaşıyor. O yıllarda otobüslerin ön sıraları beyazlar için ayrılıyor, siyahlar ancak arka kısımda oturabiliyorlar. Eğer beyaz yolcu yoksa orta sıralara ilişmelerine ses çıkarılmıyor ama ön koltuklara asla yanaşamıyor, araba boş bile olsa ayakta gidiyorlar. Garipler önce ön kapıdan binip şoföre ücretini ödüyor, sonra aşağı inip arka kapıdan araca biniyorlar. Bazı şoförler zencileri koşturmaktan zevk alıyor, parasını veren zavallı tam arka kapıya yönelmişken basıp gaza gidiyorlar. Derdini kime anlatıyorsun, onları kimse dinlemiyor. Olacak iş mi? Aynı hatta gidip geldiği için Rosa, şoför James F. Blake'i iyi tanıyor, ücretini ödediği halde yayan kalmaktan ürküyor ve hiç yapılmayacak bir şey yapıyor, aşağı inmeden ilerliyor ve orta sıralardaki boş koltuklardan birine oturuveriyor. Parasıyla değil mi kardeşim... Hayır diil. Otellere, motellere, cafelere "köpekler ve zenciler giremez" tabelalarının asıldığı yıllarda otobüse alınmaları bile lütuf sayılıyor. Rosa öyle tabii hareket ediyor ki şoför Blake donup kalıyor, sesini çıkaramıyor. Ama bunu bir kenara yazıyor. Bir durak iki durak derken otobüs doluyor. Üçüncü durakta bir beyaz adam otobüse biniyor ve başlarına dikilip "kalkın" buyuruyor. Rosa'nın yanındaki üç zenci emre uyuyor ve adama fazlasıyla oturacak yer çıkıyor. İyi de bir beyaz, bir zenci ile aynı hizada nasıl otursun? Adam adeta delleniyor, Rosa'dan defolup arkalara gitmesini istiyor. Rosa omzunu silkip geçiyor, "hayır" diyor, "yorgunum kalkmayacağım". Şoför küstahlığın (!) bu kadarına dayanamıyor derhal hadiseye el koyuyor. Önce el frenini, sonra silahını çekiyor (yolcular ekseri zenci olduğu için şoförler silah taşıyor) derhal kalkmasını emrediyor. İnat bu değil mi kara kadın kıpırdamıyor bile. Kaybedecek nesi var ki "polis çağırırım, tutuklanırsın" tehditlerine gülüp geçiyor, elini vız gelir gibilerinden boşluğa sallıyor. Şoför "sen arandın" deyip caddeden geçen ilk polis arabasını durduruyor. Hadiseyi kısaca özetleyip "işte şu kadın" diyor. Polisler eyalet kanunlarını hatırlatıyorlar ama bizimki aldırmaz bir ifadeyle "kalkmam gerektiğini sanmıyorum" diyor, "bakın üç kişilik boş yer duruyor." Polislerin biri Rosa'nın koluna giriyor, öbürü çantasını filesini topluyor. Rosa o geceyi zencilerin atıldığı pis bir nezarette geçiriyor. Yaşlı annesi dertli dertli dizini dövüyor, kocası Raymond çalmadık kapı bırakmıyor. Haber siyahlar arasında hızla yayılıyor, aralarında para toplayıp kafalet ücretini ödüyor ve onu kurtarıyorlar. Ancak işvereni böylesine isyankar bir işçi ile çalışmayı şirketin selameti açısından mahzurlu buluyor, onu kapının önüne koyuyor. Siyahi kadınlar Rosa'yı yalnız bırakmıyor ve 5 Aralık Pazartesi günü otobüslere binmeme kararı alıyorlar. Osssaat el ilanı bastırıp dağıtıyorlar, duyanlar duymayanlara söylüyor. Boykotu bir başka ünlü isim Martin Luther King yönetiyor. O gün gönüllü zenciler duraklara dağılıyor ve karardan haberi olmayan arkadaşlarını da ikaz ediyorlar. Otobüsler gün boyu boş gidiyor, boş geliyor, habire mazot yakıyor. Zencilerin üçü beşi bir araya gelip taksi tutuyor, olmadı yarım saat erken çıkıp pedal basıyorlar. Hatta bazıları mevzuyu abartıyor iş yerine katır sırtında varıyor, hayvanı otoparka bağlıyor. Arabası olanlar, renkdaşlarına buyrun diyor, hiç olmadı otobüs parasına dolmuş yapıyorlar. İçinde şiddet olmayan bu direniş hoşlarına gidiyor, 'boykoto devam' kararı alınıyor. Yolcularının kahir ekseriyeti zenci olduğundan otobüs firması felaket zorlanıyor, sefer sayılarını azaltıyor ve zam yaparak ayakta durmaya çalışıyor. Siyahlar otobüs kullanmadıkları için şehir dışındaki mega marketlere de gidemiyor, aralarında bir ticarettir başlıyor. Mahalle bakkalları güçlenirken, beyazların mağaza ve marketleri siftahsiz kepenk kapatıyor. Klu klux klancılar yine eskisi gibi zencileri korkutacağını sanıyorlar. Lakin tehditler boykotun kökleşmesinden başka işe yaramıyor. Bu arada Rosa'nın suçu sabit görülüyor, 14 yeşil dolar ceza kesiliyor. Bu bulunmayacak bir para değil ama Rosa temyize gidiyor, elinden geldiği kadar yokuş yapıyor. Neticede bu sivil itaatsizlik semeresini veriyor, "Montgomery İyileştirme Kurumu" otobüs firmasını "ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle" mahkemeye veriyor. Jüri (biraz da işi iyi gitmeyen beyazların baskısıyla) otobüslerdeki ırk ayrımını "yasadışı" buluyor. Burnundan kıl aldırmayan Yüksek Mahkeme de hizaya giriyor, kararı paşa paşa onaylıyor. (21 Aralık 1956) Ertesi gün Rosa Parks ve Martin Luther King aslanlar gibi otobüse biniyor, keyifle ön sıraya kuruluyorlar. Artık Amerika'da yeni bir dönem başlıyor. Kıskananlar çatlasın, ırkçılar kinden kuduruyor. Madalyalı kahraman Bayan Rosa yeni bir iş için çok kapı çalsa da Alabama'da hiçbir beyaz yüzüne bakmıyor. O ve berber kocası Detroit'e yerleşmek zorunda kalıyor. Bir süre evde dikiş dikerek geçinmeye çalışıyor. Emekli olunca Rosa&Raymond Parks Enstitüsü'nü kuran esmer teyze, zenci çocuklarına konferanslar verip "çok çalışmalarını, zirveye oynamalarını ve kendilerinden asla utanmamalarını" öğütlüyor. İşte bu efsane kadın geçen hafta aramızdan ayrıldı. Hatırlarsınız, 5 sene evvel Time dergisi, asrın kahramanını seçmek için bir anket yapmıştı. Yarışmadan açık ara Rosa Parks çıkmış ve altın madalyayı Clinton'ın elinden almıştı...