Maraş'ın Neron'u Albay Norman

A -
A +

Maraş'ta savaş bütün hızıyla devam ederken, Ermeniler ekseriyette oldukları köylerde şeytanın aklına gelmeyecek işkenceler yapar, bebekleri duvarlara vura vura öldürür, ateşte kızartıp analarına yedirmeye kalkarlar. Fransızlar da onlardan aşağı kalmaz köyleri basar, camileri yakar, Kur'an-ı kerimleri yırtar, faciâ-yi şenâat yaparlar. Bakın şu işe ki kiliseler karargâha dönmüşken misyonerler ellerini kollarını sallayarak halkın arasında dolanır, utanmadan papalığın şefkatinden (!) söz açarlar. Doğrusu kışladan çıkamayan, Fransızların durumu da parlak değildir. 6 Şubat 1920 Cuma günü İslahiye tarafından gelen bir Fransız uçağı şehrin üzerinde uçar, ısrarla kışla ile irtibat kurmaya bakar. Bu arada Albay Norman komutasındaki takviye birlikleri Aksu Köprüsü civarında karargah kurar. Bu kuvvetler iki süvari bölüğü, iki piyade taburu ve biri uzun menzilli olmak üzere dört top bataryasından ibarettir. Düşünün sadece ağırlıklarını 400 araba kaldıramaz. İki ateş arasında Maraşlılar oturup istişare yapar bunları şehre sokmama kararı alırlar. Ama buna rağmen mani olamazlarsa yapacak şey kalır: Maraş'ı yakmak. General Queret inat bir adamdır, elindeki bütün askerler erise de daha fazla Müslüman kanı akıtmaya bakar. Kimbilir, belki de yanıbaşındaki Ermeniler böyle akıl satarlar. Ancak Maraş cephesi dışarıdan daha berrak görünür, eğer Fransızlar katliama devam ederlerse kışla düşecek ve topyekun imha olacaktırlar. Nitekim Adana Valisi General Dufieux'dan geri çekilin mesajı gelir ve Queret'e söyleyecek söz kalmaz. Gelgelelim binlerce askeri ve onca ağırlığı toparlayıp çıkmak kolay olmaz, Fransızlar kayıpları asgariye indirmek için şaşırtmaca yapar, bombardımanı alabildiğine artırırlar. 8 Şubat 1920 günü Albay Norman'ın askerleri şiddetli bir topçu ateşiyle Mercimek Tepeyi adeta düzler ve buraya mevzi kurarlar. Sıtma Pınarı ve Aksu'ya yerleştirdikleri toplar da gürlemeye başlayınca şehir iki ateş arasında kalır, tutunacak dalımız kalmaz. Hasılı 9 Şubat 1920 Pazartesi günü, durum iki taraf için tehlikeli olmaya başlar. Fransızlar canım Maraş'ı cayır cayır yakar, Türklerin cephaneleri çok azalır ama geri adım atmazlar. Doğrusunu isterseniz Fransızlar da erzak bulamaz, günde bir öğün tayını güç çıkarır, hayvanları hepten unuturlar. Haberleşme hatları kesildiği için sağlıklı bilgi alamaz, fısıltılardan etkilenmeye başlarlar. Kendilerini kışlaya hapseder, adeta mahsur kalırlar. Bir ara şehrin güneyindeki Ermenilere destek olmak için Binbaşı Corneloup komutasında on piyade ve üç makineli tüfek bölüğü çıkarırlar. Ancak o gün Türklerin baskısı daha da artar, böyle bir işe girdiklerine gireceklerine pişman olurlar. 10 Şubat 1920 Salı günü bombardımanının hızı artar, ancak Türkler mevzilerini terketmez Fransızlara soluk aldırmazlar. Maraşlılar Fransızların ısrarla belli bir sahayı ateş altında tutarak yol açma çabasında oldukları anlarlar. Ancak o günlerde çekilebileceklerini sanmazlar. Bade harab-ü Maraş General Queret çekilme planı üzerinde hassasiyetle çalışır. Nitekim 10 Şubat akşamı çantaları sırtlanırlar. Maksatlarını maskelemek için şehri son defa top ateşine tutarlar. Atlarının ayaklarına keçeler sarar ve yükleri bırakırlar. Gıdaları imha eder, barutları ıslatırlar. Işıklı mermiler atılır atılmaz ricat başlar. Şehrin kuzeybatısından sessizce süzülür, Mercimek Tepe'ye ulaşırlar. Sıtma Pınarı mevkiinde kendilerini bekleyen Albay Norman'ın kuvvetleriyle buluşur, hesapta kurtulurlar. Maraşlılar işgalcilerin kaçtığını ancak 11 Şubat sabahı anlar, derhal adam toplayıp peşlerine takılırlar. Bakın şu Allah'ın işine ki Fransızlar şiddetli bir tipiye yakalanır ve fazla uzaklaşamazlar. Ağırlıklarının büyük bir kısmı kar altında kalır, katiller telef olurlar. Maraşlılar paniğe kapılan düşmanı kolay avlar. Taa İslahiye'ye varıncaya kadar mermi yağdırır ve yüzlercesini kırarlar. Şehirdeki Ermeniler Fransızların çekilmesine rağmen ateşe devam eder, bir bakıma kaşınırlar. Bunlar kısa sürede susturulur, teslim alınırlar. Kalkıştıkları maceranın ne kadar tutarsız olduğunu onlar da anlarlar ama şehir harap olduktan sonra... Dile kolay evlerin dörtte üçü kullanılmaz olur, 15 mektep 8 cami bir o kadar kilise yanar, yol, yolak, çarşı, pazar kalmaz. Ermeniler "bizi yanlış anladınız, hemşehri değil miyiz" diye sırıtsalar da Alman Hastahanesi, Kolej, Yetimler Yurdu ve Katolik kilisesinden yüzlerce mavzer ve sandık sandık mermi çıkar. Her yaştan mücahidin, dışarıdan destek almadan, erkeğiyle kadınıyla 22 gün 22 gece verdikleri büyük mücadele güzel bir misal olur, o günden sonra bir çok il Maraşlaşır, tek tek düşman çizmesinden kurtulurlar. Ne yalan söyliyelim biz Maraş direnişi denince Sütçü İmam'ın sıktığı üç kurşunla Fransızların kaçtığını, Ermenilerin dağıldığını sanırdık. Okuyup araştırınca gördük ki Mutasarrıf Ata Bey, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Avukat Mehmed Ali Kısakürek, Ali Sezai Bey, Evliya Efendi, Rıdvan Hoca, Yüzbaşı Mahmud, Kılıç Ali Bey, Zülkadiroğlu Süleyman, Benli Ali, Hasan Efe, Göllülü Yusuf Çavuş, Şerbetçioğlu Mehmed, Zalhocaoğlu Osman, Mıllış Nuri, Tiyeklioğlu Abdülkadir, Veziroğlu Mehmed, Ahmet Ağa, Hacı Nuri, Arslan Bey ve çoluğu çocuğu ile bütün Maraşlılar birer Sütçü İmam olurlar. Gelin şu mübarek gün onlara da birer Fatiha-i şerife okuyalım, unutulmadıklarını anlasınlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.