Örgütten orduya Ariel Şaron

A -
A +

Ariel (Arik), Kfar M'lal adlı bir "moşav"da (kooperatif çiftliğinde) doğar (1928). O yıllarda süregiden kargaşadan olacak huzursuz bir çocukluk yaşar. Çevresinde sertlikten medet uman insanlar vardır, o da kalabalığa uyar. Henüz 14 yaşında terör örgütü "Haganah"a katılır, kanlı intikamlı cümleler kurar. Kaç kişinin ocağını söndürür, kimlerin canını yakar bilmiyoruz ancak böylesi tipler kurulmakta olan İsrail ordusunun işine yarar. Ariel'i Siyon Katırcı Birliğine alırlar. Ama o katırcılıkta kalmaz dövüşçü karakteriyle öne çıkar ve yükselmeye başlar. Dayan, Allon, Yadin, Gur ve Rabin gibi ünlü isimlerle birlikte çarpışır, Alexandroni Tugayı'nda birlik komutanlığı yapar. Latrun Savaşı'nda yaralanınca Araplara karşı kini artar. 1947 yılında İngilizler Filistin'deki mevzilerini Yahudilere bırakır, BM'nin desteği ile apar topar İsrail'i kurarlar. Siyonistler verilen topraklarla yetinmez, çevrelerini işgal eder, huzursuzluk çıkarırlar (1948). Hem saldırır, hem ağlar, dünyayı uyuturlar. Hukuksuz hukukçu Ariel asker olmasına rağmen siyasetten uzak durmaz. Tel Aviv Üniversitesi'nde hukuk okusa da öncelikle militandır, ne hukuk tanır, ne de teamüllere uyar. Bir ara İbranî Üniversitesi'nde akademik çalışmalarda bulunur. Sonra tekrar kışlaya döner ve 101 no.'lu birliği kurup "sıra dışı işler" kovalar. Zira Savunma Bakanı Moşe Dayan, ondan kontrgerilla usulüyle savaşmasını arzular. Geleceğin Başbakanı ilk kirli işine iki Suriyeli devlet adamını kaçırarak (1950) başlar, ardından (Ağustos 1953) Gazze'nin güneyindeki el-Bureyg Mülteci Kampı'nı basar. Ne olduklarını anlayamayan 60 sivil için "hepsini gebertin" emri verir ve kanlı bir çığır açar. Telaviv yönetimi böylesi eylemlerden rahatsızlık duymaz. Nitekim General Vagn Bennike, BM'ye verdiği raporda, "insanlar uyurken pencerelerden içeri el bombası attık, dışarı çıkanları taradık" demekten kaçınmaz. Ardından Batı Şeria'da Kibya köyünü basar, 69 Filistinli masumu (çoğu çocuk) katletmekle kalmaz, evlerini de yıkar. Ariel "evlerini başlarına geçirme" politikasını şiddetle savunur ve buna "terörle mücadele" gibi bir kulp takar. Güya muhtemel teröristleri ve olası saldırıları yatağında boğar. Siyonist mantığı işte. İşlenmemiş suça ceza!.. Siyonistler Filistin'de Haçlı usullerini kullanır, Franklar gibi (bilerek, isteyerek, planlayarak) zulüm yapar, Müslümanları yıldırmaya çalışırlar. Mesela Menahem Begin'in adamları Deir Yasin köyünde 280 Arab'ı öldürür, kadın ve çocukları da ayırmazlar (1948). Alayının ırzına geçer, organlarını koparır, sopalarla vura vura kafalarını patlatırlar. Dueima köyünde ona keza... Nitekim terör yoluyla tam 385 köyü boşaltmayı başarırlar (Israel Shahak). Mısırlı savaş esirlerine de akla gelmedik işkenceler yapar, gözlerine izmarit basar, uzuvlarını kesip ağızlarına sokarlar. (Moşe Givati) Asker hatıralarına yer veren Siyonist gazeteler bunları tafsilatıyla anlatırlar. Ariel, Ouze Merham'e verdiği demeçte: "Ben uluslararası ilkeler falan tanımam. Bu topraklarda doğacak her Filistinli çocuğu yakacağıma, acı çekmeden ölmesine izin vermeyeceğime yemin ederim. Çocuklar ve kadınlar erkeklerden daha tehlikeli; çünkü hayatta kalmaları, nesillerinin devamı anlamına geliyor. Evet Filistinlileri öldürdüm, askerlerimi Arap kızlarına tecavüz etmeleri için cesaretlendirdim, onlar Yahudilerin kölesidir ve biz onlara her istediğimizi yapabiliriz" der. Ariel'in kalbi doğuştan deliktir ancak bu sözler "kalpsiz" olduğunu ispatlar. İsrail tatbike koyduğu "etnik temizlik" programıyla Filistin'deki Müslümanların sayısını azaltırken, dünya üzerinde yaşayan Yahudilere "gelin yerleşin" çağrısı yapar. Yahudiler 1967 Savaşı ile Doğu Kudüs'ü ele geçirir, mukaddes mekanları kontrol altında tutarlar. Batıdan aldıkları güçlü silahların tesiriyle (biraz da Arapların gafletinden yararlanarak) askerî başarılara (Altı Gün Savaşları gibi) imza atarlar. Birden havaya girer, kendilerini "yenilmez" sanırlar. O günlerde tümgeneral olan Ariel Paşa, verdiği demeçte; "İsrail süper güçtür. Bütün Avrupa bir araya gelse, bize ulaşamaz. Bir hafta içinde Hartum, Bağdat ve Cezayir'i ele geçirebiliriz" derken, Gnl. Kurmay Bşk. Yadin "bu iş tamam, bir daha 1948 ya da 67'de olduğu gibi bir savaş yaşayacağımızı sanmıyorum" buyururlar!.. Ariel o rahatlıkla (1971 Ağustos) Gazze Şeridi'ne girer, 2 bin evi yıkar, 12 bin mülteciyi çatı altına hasret bırakır ve "Buldozer" lakabıyla ün yapar. Yüzlerce genç Lübnan ve Ürdün'e sürülür, sayısız aile "gerilla akrabası oldukları şüphesiyle" Sina'da yaşamaya zorlanırlar. Ancak Mısır'da iktidara gelen Enver Sedat, Nasır'a benzemez, hesabını sağlam yapar, ayakları yere basar. Yahudilerin zafer sarhoşluğu ile Sinagoglara koştukları bir Yom Kippur günü (6 Ekim1973) Suriye ile birlikte taarruza kalkar. Mısırlılar, Kanal'ı aşar ve "geçilemez" sayılan "Bar-Lev Hattı"nı yararlar. Suriye birlikleri ise Golan Tepeleri'ni zorlar. İsrailliler, büyük bir şok yaşar; içlerini "denize dökülme" korkusu sarar. Panik ve telaş Mücahitler bu mücadeleyi "Ramazan-ı şerif savaşı" diye adlandırır ve ölümüne boğuşurlar. İki tarafta ağır kayıplar verir, evet İsrail yok olmaz ama yenilmez olmadığını anlar. Selahaddin'in zafer kazandığı bölgede yeni bir "Hıttin ruhu" canlanmaya başlar. Ariel gibi şahinler orduya dönseler de zaman aleyhlerine işler, 6 bin asker (nüfuslarına oranla çok büyük rakam) kaybedince yeise kapılırlar. Cepheyi gezen Moşe Dayan yıkılmıştır, "Üçüncü Tapınak'ın yok edilişi" ihtimalinden söz açar ve nükleer başlıklı Jericho füzelerini ateşe hazırlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.