Salah el-Din Al Eyyubi

A -
A +

Selahaddin güya sultandır ama bırakın sefa sürmeyi ayaklarını uzatıp da yatamaz. Mısır-Suriye arasında koşar durur, eli tutmaz, dizi taşımaz oluncaya cepheye koşar. Sırtı yatağa değmediğinden olacak genç yaşta çöker, saçları ağarır, yüzünün çizgileri derinleşmeye başlar. Ölümünün yaklaştığını hisseder, emr-i Hakk vaki olmadan evvel oğlu Melik Efdal'i yanına çağırır, hem nasihatini yapar, hem vasiyyetini açıklar. Üstüne basa basa "Cenab-ı Hakk'tan kork" der, "zira Ondan korkan az hata yapar. Gözyaşı adamı yakar, aklı olan eteğine kan bulaştırmaz. Her kanın öcü alınır, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bak oğlum, fani olduğunu bil, kimseye kin tutma. Allah'ın (Celle Celalüh) dostlarını dost edin, istişareden kaçınma. Nefsin, verdikçe isteyen bir oburdur, sakın ona uyma. Cenab-ı Hak Erhamerrahimindir, affedicidir ancak kul hakkına karışmaz, bunu unutma!.." Sonra kefenini bir mızrağın ucuna astırıp, sokaklarda dolaştırır. Tellallar "Ey ahali!" diye bağırırlar, "bakın ibret alın, şah da olsanız öte yana bundan gayrisi götürülmüyor!.. Sultanımız herkese hakkını helal ediyor, sizden de helallik diliyor. Kimin hakkı varsa gelsin alsın, hesabı kıyamete bırakmasın. Onu seven Kur'an-ı kerim okusun, sevabını ruhuna bağışlasın!" Yetim kalırlar Şam böyle bir geceyi kaç defa yaşar bilmiyoruz. Sabaha kadar her evde kandil yanar, Kur'an-ı kerim sesleri sokaklara taşar. Şehir halkı sözleşmiş gibi evinden çıkar, cenaze namazında buluşurlar. Kutlu komutanın nurlu naaşı omuzlarda kayar, getirip Medresetü'l-Aziziye'de toprağa bırakırlar. Onun ölümüyle, müslim gayri müslim bütün Suriyeliler yetim kalırlar" (Abdüllatîf el-Bağdâdî) * S. E. Akka'da kan terlediği günlerde komutanlarıyla acil bir toplantı yapar. Tam da bu esnada kadıncağızın biri çadırın kapısına dayanır, bir meselesini arz etmeye kalkar. Sultan "sonra be anacım" der, "bak görüyorsun işimiz başımızdan aşıyor." Ninem fena kızar, değneğini kaldırıp üstüne yürür. "Başımıza gelene bakın hele" diye haykırır, "ümmetin derdiyle dertlenemiyenler sultan oluyorlar!" * Kendisini haksız yere kadıya şikayet eden bir Ermeni'ye "git işine" demez, onunla aynı şartlar altında (birlikte ayakta durarak) yargılanırlar. Selahaddin Eyyubi ahde vefalıdır, şartlar aleyhinde gelişse bile sözünden caymaz. İnsana değer verir, kafirin bile kalbini kırmaz. Dervişçe yaşar * Elinden Fatımi, Atabek ve Kudüs hazineleri geçer ama o dervişçe yaşar. Öldüğünde kesesinden bir Mısır dinarı, 36 Nasıri kuruşu çıkar. Akka'da sahip olduğu 12 bin cins Arap atını (ki deyin herbiri 280 S Mersedes) mücahidlere dağıtır, kendi atı yaralanınca yaya kalır ama kimsenin altından bineğini almaz. * S. E. tevekkül ehlidir, niyetini halis tutar. Güçlü de olsa düşmandan kaçmaz. Suriyeliler küçük küçük birliklerle, büyük işler yaparlar. Takdir edersiniz ki bir avuç adamla koca Mısır'ı almak ve kana susamış Haçlılara dayanmak kolay olmaz. * S. Eyyubi'nin iyi bir asker, ünlü bir idareci olmak gibi bir arzusu yoktur, kendini savaşın içinde, yönetimin zirvesinde bulur ve mevkiinin gereğini yapar. Anlaşma ile çözeceği işi anlaşmayla çözer, asla kavgayı başlatan taraf olmaz. Er gibi yaşar, seyisine bile akıl sorar. Muhatapları bir sultanla konuştuklarını anlayamazlar. Yaratılanı sever * S. E. vakarlıdır, heybetlidir, az konuşur ama sözleri tesirlidir. Tebaası da onu örnek alır, iyilikte yarışırlar * S. Eyyubi hastalıktan kıvrandığı günlerden birinde hizmetçisinden ılık su ister, bir su gelir Hafazanallah! Adeta fokur fokur kaynar. "Bu çok sıcak" deyince hizmetçi geri döner serin suya kar katıp önüne koyar. Hani kim olsa kızar ama koca sultan suyunu kendi ılıştırır, şükrederek yudumlar. * Selahaddin Eyyubi, saray hâline getirilen Mescid-i Aksâ'yı yeniden ibadete açar. İçini dışını mermer ve mozaikle kaplar. Sultan Nûreddîn'den kalma Âgah Minberini de getirtip câmiye koyar. * Batılılar, Müslümanların "kadınları" ve "çocukları da" insandan saydıklarına, köleleriyle sofraya oturduklarına şahit olur ve çok şaşarlar. Müslümanlar diğer dinlerin mensuplarına saygılı davranırlar. İşte bu yüzden ecdad Kudüs'ü bir manga askerle idare eder, en küçük bir çatışma çıkmaz. * "Kudüs'e giren Eyyubi'ler Franklara adil davranırlar. 88 yıl önce kan denizine dönen mıntıkada ne yağma yapar, ne insanlara sataşırlar. Sultan Selahaddin bir taşkınlık olmasın diye bizzat devriye gezer, mağlupları kollar. Ne garip tezat değil mi ama?" (Steven Runciman) Yaratandan ötürü * Eyyubiler, Haçlı hekimlerinin savaş alanında dolanıp yara sarmalarına izin verir ve yeni bir çığır açarlar. Bu gün sıhhiye birlikleri, insani kuruluşlar ve sınır tanımaz doktorlar rahat çalışıyorlarsa bunu Sultan Selahaddin'e borçludurlar. * Bir Cuma imam hutbeden: "Eğer bir sultan tebaasına gülümsemezse" der ve başına gelecekleri sıralar. Selahaddin namazdan çıkınca sorar "Beni mi kastettiniz hocam?" / -Aramızda başka sultan mı var? / - İyi de Hocam Mescid-i Aksa esirken nasıl gülebilirim? Hazret-i Ömer'i (radıyallahü anh) hatırladıkça dizlerim titriyor. Ya Ruz-i mahşerde yakama yapışır, "Kudüs'e böyle mi sahip çıktınız" diye sorarsa? Sonra imamın omzuna kapanır ve başlar mı hıçkıra hıçkıra ağlamaya... Sırtı peklere, karnı toklara, gülmekten yorulanlara duyurulur: Kudüs tutsak değil mi hâlâ? Not: Okuyucularımızdan bazıları "Selahaddin Eyyubi Türk mü?" diye soruyorlar. Türk olmasa ne fark eder? Böylesi bir kahraman Arab da olsa öper başımıza koyarız Fars da olsa... Ama öz kardeşlerinin "Turanşah" ve "Tuğtekin" gibi adlar taşıdıklarına bakılırsa...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.