Samarra'nın kandili Ali Hâdî

A -
A +

Ali Hâdî bin Muhammed Cevad bin Ali Rızâ bin Mûsâ Kâzım bin Câfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynelâbidîn bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib (dedelerin güzelliğine bak) Hicri 214 yılında Medîne'de doğar. Nesebi ve asaleti ortadadır ama o, güzel ahlâkı, derin ilmi ve güler yüzü ile de göz kamaştırmaya başlar. Sevenleri üstünlüğünü ifâde edebilmek için Hâdî, Mütevekkil, Nâsih, Nakî, Münakkî, Murtazâ, Fakih, Emîn, Tayyîb gibi lâkaplarla anarlar. Ancak Irak dolaylarında Ebü'l-Hasan Askerî (Samarra'nın Asker mahallesinde mukimdir) diye tanırlar. Mübarek bir ömür İslâmı yaşamaya ve İslâmı anlatmaya çalışır, çocukları da (Hasan-ı Askerî, Seyyid Hüseyin, Seyyid Câfer ve Seyyide Âişe) ona lâyık evlâd olurlar. Dert babası Ali Hâdi hazretleri Halîfe Vâsık ve Mu'tasım zamanlarında Medîne-i Münevverede ikâmet eder, Halîfe Mütevekkil zamânında ise yeryüzünün en büyük camisinin bulunduğu Başkent Samarra'ya geçer, Abbasi hanedanına bulunmaz nasihatler yapar. Büyük velî, zaman zaman çıkıp civar köyleri dolaşır, halkın derdini dinler, ferahlandırmaya bakar. İşte böylesi günlerden birinde Kûfeli bir gençle tanışır ki garibin sıkıntısı boyunu aşar. Efendim bu delikanlı tanımadığı insanlarla, bilmediği işlere girmiş, hem elindekini avucundakini kaybetmiş, hem de on bin dirhem borç etmiştir. Ödemesi mümkün değildir ama ümitlidir. Bu parayı ne yapıp yapıp bulacak, alacaklıları ile helalleşecektir. Eğer o kadar gücü olsa Ali Hadi Hazretleri düşünmeden verir, lâkin meblağ "öyle az buz" değildir. Mübarek bu samimi mümine yardımcı olmak ister. Bir müddet düşünüp "Bak evladım" der, "sana bir yol göstereceğim ama itiraz etmeyeceksin." -Size itiraz edebilir miyim? Mübarek hokka divitini çıkarır, bir kağıda bir şeyler yazıp gence uzatır. Genç kağıda bakınca dilini yutayazar "ama nasıl olur efendim" der "burada bana on bin dirhem borçlu olduğunuz yazıyor." "Şimdi sen söz dinle, al bunu cuma günü Samarra'ya gel. Beni namazdan evvel vaaz ederken görürsün. Kalabalıktan ürkme. Senedi çıkar ve çatır çatır paranı iste. Israrcı ol ve diretmekten çekinme. - Nasıl olur, sizin şanınız, şöhretiniz... - Hani itiraz etmeyecektin ama? Kûfeli genç, büyük velî ile göz göze gelince erir biter, mecburen kabul eder. Denilen vakitte Samarra'da olur ki Ali Hadi Hazretleri muhteşem bir kalabalığa vaaz etmektedir. İçlerinde komutanlar, memurlar, nazırlar vardır ve âdeta mübareğin ağzına bakarlar. Genç safları yara yara ilerler ve kağıdı çıkarıp kürsüye koyar. Alacaklı gibi elini beline atar. "Nerde?" diye heyheylenir, "hani bizim paralar!" -Öderiz İnşallah. Bana üç gün daha mühlet tanıyamaz mısın? Doğrusu genç rolünü güzel oynar, etrafındakilere "duydunuz değil mi" diye sorar, "bakın üç gün dedi. On bin dirhem için üç gün müddet istedi. Siz de şahitsiniz tamam mı?" Halifenin adamları vaazın bitmesini bekleyemezler. Alelacele kalkar, olup biteni saraya yetiştirirler. Sultan Mütevekkil derhal 30 bin dirhem hazırlatıp Ali Hadi Hazretleri'nin evine yollar. Mübârek paralara elini bile sürmez, gözleri yolda kalır, Kûfeli genci bekler. Aradan ne kadar geçer bilmiyoruz, zikrolunan genç ürke korka kapıyı çalar. Ali Hadi Hazretleri onu elinden tutup paraların yanına getirir "al şunları" der, "bir an önce borcunu öde, kul hakkından kurtulmaya bak!" -Ama burada en az 30 bin dirhem var? -Otuzsa otuz, Rabbim fazlasını ihsan ettiyse karışamam... Biliyor musunuz, Allah dostları kınından çekilmiş kılıç gibidirler. Ama ne iştir bilinmez bazı nasipsizler belâ aranır, kafalarını bıçağa vururlar. İşte Samarra'nın zenginlerinden biri Hindistan'dan bir sihirbaz getirir ki bu adam küçük şeyleri meselâ sofradaki lokmaları uçurup kaçırıp göz boyar. Ellerinde böyle bir marifet vardır ya eğlenecek adam ararlar. Şehrin ileri gelenlerini bir ziyafete çağırırlar. Şaşkınlık bu ya sihirbaz onca adam içerisinden tutar Ali Hadi Hazretlerine takar. Mübarek elini ekmeğe uzattığında ağzını burnunu oynatıp bir şeyler mırıldanır, somunu havalandırır. Ali Hadi Hazretleri elbette şaşırır, adamlar neşeden kırılırlar. Mübarek aldırmaz ama aynı şeyi bir kere daha yaparlar. Sonra bir daha... Yastıktaki aslan Sihirbaz bir başka numaraya geçecektir ki tutulur kalır, zira divan yastığındaki aslan işlemesi gözlerini dikmiş ona bakmaktadır. Mekâna nasıl bir sükun çöker erbabı ola da anlata! Resim ufak ufak kabarır, hayvan tüylenip şekillenmeye başlar. Sonra öyle bir kükrer ki duvarlar titrer, camlar zıngıldar. Şamatacıların dilleri dizleri tutulur, kıpırdayamaz olurlar. Aslan bir anda yastıktan fırlayıp Hintli şaklabanı parçalar, kemikleri kıra kıra yutar. Sonra Ali Hadi Hazretlerine tazim ederek yerine döner ve donar. Irak'ta fitne kaynatanlar kime sataştıklarının farkındalar mı acaba? Sen durup dururken git, nurlu türbeyi bombala!.. Başlarına belâ arıyorlar. Yastıktaki aslanları uyandıracaklar sonunda... Not: İz bırakanlar üç yıldır sürüyor ve bu güne kadar tekrara düşmemeye çalıştık. Bu yazıyı gelişen hadiseler üzerine bir daha yayınlıyoruz. Lütfen affedin, Ali Hadi Hazretlerinin güzel hatırına.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.