Sıra dışı bir muallim Muallim Cevdet

A -
A +

Mehmet Cevdet, Niş şehrinde tekke yöneten bir şeyhin torunudur, babası Mehmet Sait Efendi ise subaylık yapar. Aile Osmanlı-Rus Harbinden sonra Anadolu'ya göçer ve Bolu civarlarını mekân tutarlar. İşte kahramanımız burada doğar (1883). İlk ve orta tahsilini Bolu'da, lise tahsilini ise Kastamonu'da tamamlar. İstanbul'a gelerek Hukuk Mektebine girerse de aile dağılır ve o anacığına bakmak zorunda kalır. Artık bir an önce hayata atılsa iyi olacaktır. Bunun da en kestirme yolu Darü'l-muallime girip öğretmen çıkmaktır. Onu imtihana alan hocaları adeta dillerini yutar, Arapça'ya olan vukufiyetine hayran kalırlar. Muallim mektebinde Farsça ve Fransızca'yı da kıvırır, zaten onun lisanlara karşı merâkı ve istidadı vardır. O zamanlar Bayezid Camii kültür merkezini andırır. Ulema halk için vakit ayırır, halkaya katılanlara fıkıh, hadis, tasavvuf anlatırlar. Bunlar Medine-i münevvere, Şam-ı şerif, Kahire gibi İslam beldelerinde yetişmiş insanlardır, Arapça'yı Araplardan güzel konuşurlar. Mehmet Cevdet zikredilen sohbetlerden çok istifade eder, adeta inci mercan toplar. Gönlü hukukta Evet, Mehmet Cevdet muallim çıkar ama hukuka olan meyli azalmaz. Fakülteye devam edemese de kanun kitaplarını altını çize çize okur, hukukçularla girift mevzulara dalar, ince mütalaalarda bulunurlar. Muallim okulunu birincilikle bitiren Mehmet Cevdet Darüşşafaka'da vazife alır. Ancak devlet okullarındaki ücretler dişe dokunmaz. Maaşına zam talep eder ama muhatap bulamaz. O da istifasını basar ve Burhan-ı Terakki ve Şemsü'l Mekatip gibi hususi mekteplerde hocalık yapar. Artık beyzadelerle düşer kalkar, kibar konaklarında ağırlanmaya başlar. Can Azerbaycan Rus-Japon savaşının ardından tahtı sallanan Çar, Türklerle iyi geçinmeye çalışır. Soydaşlarımıza anadille eğitim, gazete çıkarma ve kitap basma gibi haklar tanır. Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler ayakta uyurlar ama Azeriler derhal bir "Müslüman Neşr-i Maarif Cemiyeti" kurar, kolları sıvarlar. Mektep olacak bina kolaydır da muallimi nereden bulsunlar? İşte "muallim yetiştirebilecek bir muallim" ihtiyacı doğunca Dersaadet'in kapısını çalarlar. İstanbul'da yapılan toplantıda Burhan-ı Terakki Mektebi'nin Müdürü Hakkı Bey söz alır, "bu vazifeyi hakkıyla becerebilecek birini tanıyorum" der "Mehmet Cevdet tam biçilmiş kaftan!" Muallim Cevdet böyle bir hizmete atanmaktan heyecan duyar, seve seve Bakü'ye koşar. Hamiyetli zenginleri, hayırsever müminleri derler toplar ve onların yardımları ile "Füyuzat" adı verilen öğretmen okulunu açar. Birçok derslere kendi girer çıkar, mesai üstü çalışır, gece gündüz tanımaz. Onları matbaa sahibi de yapar, İstanbul'dan getirttiği kitapların Bakü'de basılmasını sağlar. Azeriler bu kırmızı fesli, şık yelekli, saati köstekli İstanbul efendisini öyle severler ki anlatılamaz. Çocuklar ardı sıra koşar, kadınlar ünlü muallimi görebilmek için camlara, cumbalara çıkarlar. Bir zaman sonra talebeleri de onun gibi fes giymeyi arzular. Feshaneye yüzlerce vişne çürüğü, bayrak kırmızı, nar çiçeği fes ısmarlar, püsküllerini hocaları gibi yana sarkıtırlar. Muallim Cevdet, hem Osmanlı-Azeri münasebetlerini sıcak tutar hem de onların örflerine ananelerine dönmelerini sağlar. Hatta Hazar Denizini aşıp Türkmenlerle de irtibat kurar, Moskof'un nasırına basar. Bu arada Rusça'sını da ilerletir, Moskova'ya, Petesburg'a uzanmaya başlar. Ünlü Şarkiyatçı Barthold ve unutulmaz Romancı Tolstoy ile tanışma şansı yakalar. Çar yeniden güç kazanıp, dizginleri ele alınca Türklere ihtiyacı kalmaz. Müslüman Neşr-i Maarif Cemiyeti'nin üzerine tazyik yapar. Baskılar dayanılmaz olunca Cemiyet dağılır ve Muallim Cevdet'i geri yollamak zorunda kalırlar. Ayrılık göz yaşartıcı olur, Azeriler çoluk çocuk bir araya gelir, onu merasimle uğurlarlar. Bu arada bir güzellik yapar, hatırı sayılır bir tazminat verip ömür boyu rahat yaşamasını sağlarlar. Muallim Cevdet artık zengin sayılır, İstanbul'a dönünce şairlerin yazarların yerleştiği Rumelihisarı'nda bir ev alır. İstese yata yata geçinir ama o boş duramaz. Çobangazi Mustafa Paşa Mektebi'nde "fahri" muallimlik yapar, geceleri halka açık derslere koşar. Niçin Avrupa? Üstad çocukluğundan beri Avrupa'yı görmeyi arzular. Eh cebinde parası olduğuna göre bu fırsat kaçmaz. Almanya'yı, Fransa'yı, Britanya'yı, İtalya'yı dolanır, bu arada derdini anlatıp mektuplaşacak kadar Almanca, İngilizce ve Latince kapar. Bu seyahati sonradan görmeler gibi her cümleye "Avropa'da böyle mi azizim" deyip hava atmak için yapmaz. Mekteplere fabrikalara girer çıkar, gözünü dört açar. Adamların neyi nasıl yaptıklarını kapmaya bakar. 1910 yılında yeniden İstanbul'a döner, bir yandan Darü'l-Muallim ve İstanbul Erkek Lisesi'nde fenn-i terbiye, sarf-nahiv, malumat-ı medeniye ve içtimaiye dersleri verir, bir yandan da Avrupa'da ve Rusya'da tedrisatın nasıl yapıldığını anlatmaya çabalar. Yetmez çeşitli mecmualarda makaleler yazar, maarif nezaretini uyarmaya bakar. Muallim Cevdet milliyet teşekkülünde dînin gücüne inanır, Robert Kolej'de çalıştığı yıllarda bizim çocuklarımızın kiliseye götürülmesine karşı çıkar. Onlara dualar öğretir, menkıbeler anlatır, Müslüman kalmalarını sağlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.