Orta Çağ Avrupa'sında başı kilise ile derde giren bir adam çıra gibi yanar, hele ki aforoza uğramışsa... Onu anında tecrid eder, selâmını bile almazlar. Artık bunlar ya bir İslam ülkesine sığınmalı ya da Tapınak Şövalyelerine katılmalıdırlar. Genellikle ikinci şık yürür, şaibeli isimler Tapınakçıların arasına sızar. Bunlar Manastırlarda aç bi ilaç dolanan şövalyelerin kimyasını bozarlar. Gün gelir askerlikten de, keşişlikten de bıkar, erdem kovalamaktan yorulurlar. "Zaten Türklerle savaşmak çılgınlık, İsa bile onları tutuyor" der, kendilerine "yeni bir yol" ararlar. Piyasaya uyum sağlar, ufak ufak dünya işleriyle ilgilenmeye başlarlar. Kaldı ki itibarlıdırlar, başkalarına duvar olan kapıları açtırmakta zorlanmazlar. İmtiyazlarını kullanır, rüşveti mukabilinde işbitiricilik yaparlar. Tâbût-i sekîne Lider kadroya da bir haller olur, adamlar gece gündüz Mescid-i Aksa altındaki antik dehlizleri turlar, Süleyman aleyhisselâmdan kalan, Ahid Sandığı'nı (Tâbût-i sekîne'yi) ararlar. Bu sandığı ele geçirenin yenilemeyeceğine ve Hazret-i Süleyman kadar zengin ve güçlü olacağına inanırlar. Halbuki İslam kaynakları Asûrî hükümdârı Buhtunnasar'ın Kudüs'ü yakıp yıktığını ve Mescid-i Aksâ'da bulunan emanetleri alıp Bâbil'e götürdüğünü yazar. Neyse... Eğer dehlizler içinde böyle bir sandık saklıysa ve bunu bulmak istiyorlarsa saf salak takımıyla değil anasının gözü uyanıklarla çalışmalıdırlar. Zira hırsızlar, uğursuzlar, define kokusunu daha iyi alırlar. Derken sihir ve büyüye merak salar, kabalacı, kahin ve simyacı geçinen fırıldaklarla düşüp kalkmaya başlarlar. Firavun dönemine ait belge ve bilgileri toplar, şekiller, işaretler üstüne felsefe yaparlar. İyi de sen hem Papalığın sağladığı avantajları kullan, hem de kiliseyle irtibatı kopar. Adama bunun hesabını sorarlar. Bu yüzden içe kapanır, örgüte masonik bir yapı kazandırırlar. Mimar Hiram Okumuş olmalısınız, Davut aleyhisselam Mısır'da muhteşem şehirler görünce Kudüs'ü de imar etmeye başlar. Ancak Filistinliler inşaat işlerinden anlamazlar. Hal böyle olunca dul bir kadının oğlu olan Hiram Abiff'i çağırtır önüne her imkanı açar. Hiram Usta devasa binaları tek başına yapacak değildir ya, elbette bir ekip kurar. Hevesli gençleri bir imtihana tabi tutar, kimin neye meyli olduğunu tespit eder, zeka ve kabiliyetine göre "çırak, kalfa, ya da usta" loncalarına alır ve eğitim başlar. Hiram Usta mesleğine toz kondurmaz, ustalığı ciddi bir mertebe sayar ve ehline vermeye bakar. Onlar elbette diğerlerinden daha büyük ücretler alır ve daha itibarlıdırlar. Ustalar "gizli bir kelamla" korunurlar (Herhalde bir nevi parola, şifre filan...) İşte o akşam inşaatları denetlerken bir Yahudi demirci kalfası kendisine ustalık kazandıracak gizli kelamı bildirmesi için üstadı zorlamaya başlar. Ancak Hiram Abiff, kaidelerinden taviz vermez, geri adım atmaz. Yahudi kalfa da çekiçle kafasına vurup onu yaralar. Hiram Usta düşmemek için sağa sola tutunurken ardında bir gölge belirir, Suriyeli bir duvarcı kalfası yakasına yapışıp, kolaydan ustalık sırrını kapmaya bakar. Hiram Usta yine reddeder, o da sivri bir taşı ustanın böğrüne sokar. Derken yanında Finikeli bir marangoz biter. Yine ustalık sırrı, yine tehdit ve yine hayır cevabı çıkar. Finikeli de elindeki pergeli Hiram Ustanın kalbine saplar. Çırak kalfa usta Üç hain kalfa (Jubela, Jubela ve Jubelum) Hiram Ustanın cesedini yüklenir, bir dağa gömer, mezarını da akasya dallarıyla saklarlar. İşte masonlar arasında da çıraklar, kalfalar, ustalar vardır ve hadisede kullanılan aletlere bir mana oturturlar. Zaten kabalacılar sayılarla çizgilere fazla takar, geometrik şekiller arasında tılsımlar ararlar. Tapınakçılar hâlâ sırlarını saklar ve hâlâ ketumdurlar. Emir komuta zincirine disiplinle uyar, büyük üstadın sözlerini asla tartışmazlar. Süleyman Mabedini yeniden inşa gibi "kutsal" bir görev üstlenen Tapınak Şövalyeleri o yıllarda Orta Doğu'da sayısız kilise, Avrupa'da devasa katedraller yapar, ortaya "Gotik gibi" bir tarz koyarlar. Tampliyeler taşlar üzerine törensel sözler, garip resimler kazır, "gematria" (eski bir İbrani şifresi) kullanırlar. Al gülüm ver gülüm Papa adaylarının Vatikan'a hazırlandığı günlerde St. Bernard açıktan açığa II Innocent'e çalışır ve seçimi kazanırlar. Papa da kilise ihalelerini Tapınakçılara verir minnet altında kalmaz. Tampliyelere sponsor olmak bir yana, Troyes Konsilinde (1128) örgütü "resmen" tanıdığını açıklar. Dahası onlara "kimseye hesap vermemek" gibi olağanüstü bir statü sağlar. İşte bu yüzden Tapınakçı liderler hata yapan adamlarını öldürebilir ve cinayetten yargılanamazlar. Tapınakçılar uzun yıllar inşaat teahüd işlerine girip, anahtar teslim kale, şato yaparlarsa da bazı uyanıklar, taş taşımaktan, harç karmaktan bıkar, biraderlere daha semiz ve zahmetsiz para kazanmanın yollarını anlatırlar. Dinlerinde yasak olmasına rağmen "tefeciliğe" başlar, Yahudi bankerler gibi soylulara para satarlar. Siyasi nüfuzlarını da kullanıp maliye nazırlıklarına sızar, mabeyincilikleri kaparlar. Devletler arası pazarlıklarda arabuluculuk yapar, her işten bir komisyon alır, ya da imtiyaz koparırlar. Gün gelir "İsa'nın yoksul askerleri" parayla oynar, hangi taşı kaldırsanız altından bunlar çıkar. Güç odakları, koltuk budalaları Tapınakçılarla takışmaz, mabedlere bağış yağdırırlar. Hasılı 9 fukara şövalyeden oluşan grup, bir tröste dönüşmeye başlar.