Ümmü Ümâre ya da Hazret-i Nesibe

A -
A +

Neccaroğullarından Mazin bin Neccar ve hanımı Rebab binti Abdullah Medine'de çok itibarlıdırlar, halk gelir onlara akıl sorar. Kızları Nesibe iyilik perisi gibidir, âdeta başkaları için yaşar. İlerleyen yıllarda kendisi gibi hayırdan hasenattan hoşlanan bir gençle (Zeyd bin Asım) yuvasını kurar. Karı koca yetim sevindirmekten, aç doyurmaktan anlatılmaz bir haz alırlar. Ahir zaman peygamberinin Mekke'de tebliğe başladığını duyunca çok heyecanlanırlar. Kul, köle, hatta hayvan hakkından bahis açan, ana babaya hürmeti, akrabayı ziyareti emreden, fuhşu, yalanı, çocuk gömmeyi yasaklayan bu dine girmekte karar kılarlar. Maaile... Onların tanıdığı ilk Müslüman Mus'ab bin Umeyr olur. Genç muhacirin sohbetlerinde çok şey öğrenir, Efendimizin aşkıyla yanıp tutuşurlar. Zeyd ve Nesibe oğullarını da yanlarına alır, yola çıkarlar. Git gel Mekke otuz gün... Dile kolay! O sarı sıcak, o gece ayazı, o toz, o toprak... Yılanlar, çıyanlar, haydutlar... Ama Akabe'de Server-i Kâinat ile buluşunca bütün yorgunluklarını unuturlar. Zeyd biat ettikten sonra "Ya Resulallah!" der, "bizimle birlikte gelen iki mümine var, onlar da size biat etmek istiyorlar." Bunlardan biri hanımı Ümm-i Ümare'dir, diğeri ise Ümm-i Müney (Radıyallahu anhüma). Efendimiz onların da biatlarını alır, lâkin ellerinden tutmazlar. Bedir Savaşına sadece erkekler katılır, Uhud'da da ailecek yerlerini alırlar. Ümm-i Ümare'nin vazifesi güya kırba ile su dağıtmak ve yara sarmaktır ama dayanamaz, kılıcını kapıp meydana fırlar. Cengin en şiddetli anında, Allah'ın Habibine saldıran bir müşriği atından düşürüp öldürür ama bu arada darbe almaktan kurtulamaz. Örtüsü entarisi al kanlara boyansa da durmaz, biricik kocası ve bakmaya kıyamadığı oğulcuklarıyla kavganın odağına koşar, hepbirlikte Efendimize "zırh" olurlar. Resul-ü Ekrem, Hazret-i Nesibe'nin ölümüne dövüştüğünü görünce yanındakilerden biriyle kalkan yollar. Bu kalkan çok işine yarar, tutulduğu ok kılıç sağanağından selametle çıkar. Artık daha bitirici hamleler yapar, özellikle süvariler arasına dalar, hayvanları ürkütüp binicilerini düşürmeye bakar. Nitekim birini yıkmayı başarmıştır ki Efendimiz "Ey Ümm-i Ümare'nin oğlu! Annene yardım et" buyururlar. Ana-oğul, müşriği haklamakta zorlanmazlar ancak o hengamede hurma ağacı gibi uzun boylu bir silahşör Abdullah'ı yaralar. Ümm-i Ümare kendi kesiklerini umursamaz, oğlunun kolunu alelacele sarıp sarmalar ve "haydi kalk" der, "cenk bitmedi daha!" Efendimiz mani olur, "Ey Ümm-i Ümare! Senin katlanabildiğin şeye, herkes dayanabilir mi?" diye sorarlar. Abdullah'ı yaralayan silahşör, yeni bir hedef arıyordur ki Server-i âlem "İşte, oğluna vuran adam" buyururlar. Ümm-i Ümare yay gibi boşanıp adamı yakalar. Boyu yetişmediği için önce bacaklarını budar. Resulullah mübarek dişleri görünecek kadar gülümser ve ona dua buyururlar. Abdullah ise sağlam kolunu kullanıp taş atar, inkarcıları Efendimize yaklaştırmaz. Kureyş'in azgın müşriklerinden İbni Kamia, güçlü bir savaşçıdır. Önüne çıkanı yıkar, doğrar, nitekim kılıcını Hazret-i Mus'abın kanıyla boyayıp Efendimizi aramaya başlar. Ne zaman ki Resulullah'ı görür, büyük bir hırsla saldırıya kalkar. Ümm-i Ümare 12 yarası olmasına rağmen önüne çıkar. Bir yandan İbn-i Kamia'nın atının dizginlerine yapışır, bir yandan kılıcını sokacak boşluk arar. Taşıdığı zırhlarla adeta ayaklı kaleyi andıran bu insan azmanı için onun darbeleri hafif kalır ama İbn-i Kamia, tek vuruşta Nesibe Hatun'un boynunu omzuna kadar yarar. (Kesik o kadar derindir ki iyileşmesi tam bir yıl alır, izi hayatı boyunca kapanmaz.) Bu kez yara sarma sırası Abdullah'tadır, Efendimiz yanı başlarında durur Allahü teâlâ ev halkınıza rahmet etsin der, müjdelerde bulunurlar. Hazret-i Nesibe fırsatı kaçırmaz: "Ya Rasûlallah" der, "dua et Cennette seninle olsak." Efendimiz ellerini açar "Allah'ım, bu aileyi Cennette benimle komşu yap!" buyururlar. Hazret-i Nesibe "Artık dünyanın hiçbir musibetine aldırmam" der, bundan ala nimet mi var? Meydandan meydana Biliyor musunuz asr-ı saadet yıllarında kocasını kaybeden hanımlar yas tutmaz, dul da durmazlar. Nitekim Ümm-i Ümare annemiz, Efendisi Zeyd'in vefatından sonra Guzeyye İbni Amr'la (Radıyallahu anhüm) evlenir Temim gibi mücahid bir oğul ile Havle gibi saliha bir kız daha yetiştirir, sırtlarını sıvazlar. Hazret-i Nesibe ve oğulları Hudeybiye, Hayber, Umret-ül kaza, Huneyn gazalarına da katılır, Mekke'nin fethinde ve Veda Haccında bulunurlar. Aradan uzuuun yıllar geçer oğlu Habib, Müseylemet-ül kezzaba elçi olarak yollanır. Yalancı peygamber "bana iman ediyor musun" diye sorunca Habib alaylı bir üslupla elini kulağına koyar. "Sizi duyamadım" der, sahtekârın havasını bozar. Mürtedler genç sahabeyi canlı canlı doğrar, öldürmeden uzuvlarını koparırlar. Ümm-i Ümare çok üzülür bu katilin sonunu görmeyi çok arzular. Oğlu Abdullah'la beraber Yemame savaşına iştirak eder, mücahidleri yönlendirip Müseylemet-ül kezzabı sıkıştırır, yaralamayı da başarırlar. Canı tatlı şarlatan kaçmaya kalkarsa da Hazret-i Vahşi'nin mızrağından kurtulamaz. O gün Nesibe Hatun kolunu kaybeder ama fitnenin kapanmasıyla fevkalade ferahlar. ------ >>> Sevdikleriyle... Bir gün Resulullah efendimiz Ümm-i Ümare'nin evini şereflendirirler, mübarek kadın o gün oruçludur lâkin hemen sofra hazırlar. Bunun üzerine Resulullah efendimiz "Bir oruçlu, oruçlu olmayanlara yemek yedirdiği zaman, melekler sofra kalkıncaya kadar ona duâ eder" buyururlar. Hazret-i Ebu Bekir de hilafeti yıllarında bu ağzı dualı validemizin kapısını çalar, hâllerini, hatırlarını sorar. Hazret-i Ömer ganimet dağıtıldı mı kendi hissesine düşen kıymetli kumaşları Ümm-i Ümare'ye yollar. Geçtiğimiz asırda Vahhabiler Cennet-ül Baki'yi dağıtırlar, Hazret-i Nesibe'nin kabri nerededir bilemiyoruz ama ailecek Resul-i ekremle olduklarından şüphemiz yok. Kimbilir? Belki de Kevser havuzunun yanında...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.