Unutulmaz mücahide Hazret-i Safiye

A -
A +

Mekkeli müşrikler Bedr'e "nasıl olsa kazanırız" rahatlığı ile çıkarlar, ancak hiç ummadıkları bir mağlubiyet alınca kinleri artar. Kaybettikleri önderlerin acısı neden sonra içlerine oturur, çok daha güçlü bir ordu toplar, yola koyulurlar. Efendimiz Uhud savaşına gitmeden önce, kadınları (muhtemel bir Yahudi saldırısına karşı) Hassan bin Sabit'in (Radıyallahu anh) kasrına bırakır, bir nevi emniyet altına alırlar. Her ne kadar bina yüksek ve korunaklı ise de organize bir saldırıya dayanamaz. Onca hanımın başında bir tek Hazret-i Hassan vardır, yaşlı adamcağız ne yapa, hangi tarafa koşa? Yahudîler bunu fırsat bilip eve yaklaşırlar. İyi ama ya karşılarına yalınkılıç mücahidler çıkarsa? Bu yüzden aralarından birini yollar, içeride erkek olup olmadığını araştırırlar. Adam duvar dibine kadar sokulur, kulağını kapıya dayar. Üst kattan gözcülük yapan Hazret-i Safiyye saldırganı görür ve "Ya Hassan!" diye bağırır, "yakala şunu, yaşatma!" Kavgaysa kavga Hassan (Radıyallahu anh) acı acı gülümser, cılız kemikleri üzerinde zar gibi duran kaslarını göstererek "vuruşacak dermanım olsa" der, "ne işim vardı burada? Bak bütün erkekler Resulullah'ın yanında." Hazret-i Safiyye iş başa düştü deyip kalkar. Eline geçirdiği bir çadır direği ile fırlar, kapıyı ansızın açıp sırığı saldırganın beyninde paralar. Bu nasıl bir darbe ise adam oracıkta mevt olur, arkadaşları ürker, dağılırlar. Sonra evin damına çıkar, Uhud tarafından gelen sesleri dinleyip harbin gidişatını çözmeye bakar. İçine bir sızı düşer ki nasıl anlatıla. Duramaz, bir kılıç kapıp, meydana koşar. Uhud'da karşılaştığı ilk mücâhide Resûlullah'ı sorar. Şükürler olsun o sağdır, sıhhatlidir ama kardeşi Hamza... Ah Hamza... Daha ziyade ziraat ile uğraşan Ensar, kalabalık, donanımlı ve savaşçı Kureyş karşısında zor anlar yaşar. Genç müminlerin ceng tecrübeleri yoktur, nitekim okçular mevzilerini terk edince Kureyş süvarileri dağı dolanıp ardlarından kuşatırlar. Hepsi bir yana Hazret-i Hamza'nın şehit olması ile komuta kademesi aksamaya başlar. İşte Safiyye annemiz böylesi nazik bir anda yetişir ve tereddütsüz kavgaya dalar. Su dağıtır, taş atar, yara sarar. Bir yandan vuruşur bir yandan genç mücahidleri toparlar. Kurmay gibi emir yağdırır, "Hey arkana bak!.. Taş at!.. Ok sal!.. Kardeşini yalnız bırakma!..." Önce sabır... Ancak Fahr-i Kâinat, Safiyye Hatun'un Uhud'dan çıkmasını arzular. Zira Hazret-i Hamza'nın cesedi dayanılacak gibi değildir. Zübeyr'i çağırıp "Annen, Hamza'nın cesedini görmesin" buyururlar. Zübeyr, annesinin yanına koşar ve "tamam anne" der, "işte vazifeni yaptın. Haydi artık çık meydandan!" Hazret-i Safiyye ona "niye saklıyorsunuz" gibilerden bakar ve "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn" diye fısıldar. Ardından kelimelerin üstüne üstüne basar: "Hamza'nın cesedinin parça parça edildiğini biliyorum. Merak etme, asla ağlamayacağım, bağırmayacağım! Efendimizi üzen biri olmayacağım!" Dediği gibi de yapar, muharebeden sonra büyük şehidin cesedini metanetle öper, koklar, getirdiği hırkaya sarar. Ne diz dövüp, ağıt yakar, ne de yakasını yenini yırtar... Ellerini açıp sükunetle duâ eder o kadar... Sonra zafer! Müminler Hendek harbinin akabinde Hayber'e yürürler, Safiyye validemiz de katılırlar. Kuşatmanın ardından Yahudilerin meşhûr Cengâveri Merhab, çalımla dolanıp er diler. Hazreti Ali karşısına çıkar ve onu devirmekte zorlanmaz. Bu kez Merhab'ın oğlu Yâsir meydan okur, babasının intikamını almaya kalkar. Hazret-i Zübeyr fırlar, şiddetli bir kavgaya tutuşurlar. Evladı azılı silahşörle dövüşürken Hazreti Safiyye, Resûl-i ekreme sorar. "Yâ Resûlallah! Oğlum şehîd olacak mı?" Efendimiz "hayır" buyururlar, evet deseler de fark etmez, inanın aynı olgunlukla karşılar. Hazret-i Safiyye duygulu bir kadındır, hayır hasenatta öncü olmaya bakar.Hislendi mi kalemiyle dertleşir, şairlere düğme ilikletecek beyitler karalar. Elbette en ziyade Efendimizin ahirete göçtüğü gün hüzünlenir, asırlarca söylenecek ve nesilden nesile aktarılacak bir mersiye yazar. Hazreti Safiyye Fahr-i alemin vefatından sonra on sene daha yaşar. Hicri 20 yılında vefat eder, onu Baki kabristanlığında toprağa bırakırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.