Virginia Üniversitesi Rektör yardımcısı ve Kitle iletişim uzmanı Dr. Brent Kennedy kendi halinde bir Amerikalıdır. Evet, kaşlı, gözlü, karayağız bir adamdır ama aslını neslini araştırma gereği duymaz. Taaa ki... Ta ki kendinde halsizlik hissedip bir hekime görününceye kadar. Mâlum Amerika'da birim hastaya düşen tabip sayısı bizi aşar. Adamlar işlerini ciddiye alır, envai çeşit tahlil yaparlar. Nitekim onda da "talasemiya" (Akdeniz anemisi) bulurlar. Bu hastalık adı üzerinde Akdeniz menşelidir. İyi ama Brent hiç, Amerika dışına çıkmamıştır ki. Acaba irsiyet filan?.. Bir an annesinin "Biz Meluncanız oğul" diyen sesi kulaklarında çınlar. İyi de Meluncanlar kimdir, ne yer ne içer, nerede yaşarlar? Al bir acaba daha... Acabalar acabaları kovalayınca mevzuyla alakalanmaya başlar. Hoş, ilim adamının işi acabaları cevaplandırmak değil midir, oturup vazifesini yapar. Üniversitenin kendisine kazandırdığı meziyetleri kullanarak, ayağı yere basan deliller toplar. Bunları "ilmî süzgeçlerden" geçirir ve ses getiren bir eser "The Resurrection of a Proud People: The Melungeons" (Gururlu bir Milletin dirilişi ve Amerika'da etnik temizliğin söylenmemiş hikâyesi: Meluncanlar) yazar. Bu kitap üzerinde yoğunlaşan tartışmaları da "Anadolu'dan Appalaçya'ya-Türk Amerikan Diyaloğu" adlı kitapta toplar. Kitapta ne var? Meluncanların Akdeniz menşeli oldukları kesindir ancak onların Yunan, İtalyan ve Arap olduğunu iddia edenler de çıkar. Gelgelelim neden Türk ismi taşıdıklarını, neden levent kıyafeti giydiklerini ve neden Anadolu motifleriyle kilim dokuduklarını, Menemen işi desti yaptıklarını, Türkler gibi çalıp söylediklerini, efeler gibi oynadıklarını açıklayamazlar. Hadiseye maksatlı yaklaşanlar Türk dememek için kıvırıp durur, özüne yönelmek varken kenarından dolanırlar. Prof Brent, Ingiliz Tarihçi David Hukluty'dan çok istifade eder. Hukluty'e göre 15'inci asırda Portekizliler, Osmanlı donanmasını sıkıştırır, binlerce levendi esir alırlar. Bunları çalıştırmak için Brezilya'daki kolonilerine yollarlar. Belki de garipler adlarını Portekizce "Melüngo" (yol arkadaşı) kelimesinden alırlar. Neyse bir zaman sonra İngiliz-Portekiz rekabeti kontrolden çıkar, çatışmaya başlarlar. Nitekim Britanyalı Amiral Sir Francis Drake, Portekiz kolonilerini basar, bizimkileri Kuzey Carolina yakınlarında bir adaya bırakır, ülkesine doğru yelken açar. Osmanlılar yeni kıtaya alışmakta zorlanmaz, özellikle "Cheroki" ve Powhatan" kabileleriyle sıcak dostluklar kurarlar. Kızılderili kızlarıyla evlenip Amerikalı olurlar ki bunlar halen Tenessee, Georgia, Güney ve Kuzey Caroline, Virginia, Kentucky eyaletlerinde yaşarlar. Irk probleminin dorukta olduğu yıllarda Amerikalılar Meluncanları bir yere oturtamaz. Onlara karşı sürek avı başlatmasalar da beyazların haklarından mahrum koyar, mesela çocuklarını okullara almazlar. Meluncanlar bir hukuk savaşı başlatırlarsa da mahkeme onları "renksiz" diye yaftalar ve arazilerine el koyar. Garipleri Appalachians dağlarının eteklerine sürer, gözden ırak yaşamaya zorlarlar. Hasılı Anglo Saksonların diğer ırklara duyduğu antipatiden Meluncanlar da hisselerini alır ve çok yıpranırlar. Niye melun? Meluncan kelimesinin "lanetli can"dan kaynaklandığını iddia edenlere göre yurdundan ayrı kalan leventler vatan hasretiyle yanıp tutuştukları günlerde başlarına gelenleri "yoksa lanetlenecek bir iş mi yaptık" diye yorumlamış olmalıdırlar. Bu "olsa olsa methoduna" göre uydurulmuş bir faraziyedir, zira Müslümanlar lanet kelimesini ulu orta kullanmazlar. Kitabın yazıldığı yıllarda Amerika'da 75 bin Meluncan vardır, ancak 450 yıl süren etnik temizlik yüzünden kaybolanların sayısı yüzbinleri aşar. Meluncanlar oğullarını sünnet eder, hiçbir kiliseye mensup olmadıkları gibi, dedelerinin günde beş kere kıbleye dönerek ibadet ettiklerini hatırlarlar. Lisanlarında yüzlerce Türkçe kelime vardır (bulgura bulcur demek gibi) ve işaret dilini Türkler gibi kullanırlar. Dr Brent Anadolu'ya gelip folklor oyunlarını seyredince kendini Apalaçya'da sanır. İstanbul Deniz Müzesi'nde gördüğü levent elbiseleri Cherokee Şeflerinin kıyafetlerinden ayrılamaz. Bizim gibi Meluncanlar dış görünüşleriyle de Anadolu insanını andırırlar. Esmerdirler, düz saçlıdırlar, antrapologlar onları (kafatası tasnifine göre) Orta Asyalı sayarlar. Yine Orta Asya insanına has dişler taşır ve sinodontik özellikleriyle Batılılardan ayrılırlar. Meluncanların bünyesi Anadolu'da yaygın olan hastalıkları (sarcoidasis, Behçet sendromu gibi) saklar ki, Prof. Brent'e göre kromozomlardan iyi şahit olmaz. Onlar eğilmez bükülmez ve asla yanılmazlar... Nitekim aralarından Abraham Lincoln, Elvis Presley ve Ava Gardner gibi Türk simalı tipler çıkar. Brent'in annesi "hayır" demek istedi mi kafasını yukarı doğru sallayıp, diliyle "cık" yapar. Dr. Brent, bu işaretin Türkler arasında sıkça kullanıldığını görünce çok önemli bir ayrıntı yakaladığını anlar. Eh bu kadar delil yeter, Prof. Brent öz kimliğine döner ve kendine "Nabi Bülent Egeli" gibi mânâlı bir isim takar. Meluncanlar o yıldan sonra Amerika'da düzenlenen "Türk günlerinde" aktif olarak yer alır, film şirketi Van Der Kloot'la anlaşıp "Unutulan İnsanlar" adlı bir belgeselin çekimine başlarlar. Yine onların çabaları ile Amerikan Kızılderili Federasyonu "Türk Asamblesi"ne üye olmayı arzular. Bırakın bütün bu ilmi çalışmaları, adamlar Türk olduklarına inanırlar. "Kendini Türk sayan Türktür" ölçüsüne vurursanız zaten mesele kalmaz. Kaldı ki devir lobi devri, bu terbiyeli, sevimli, olgun cemaati kucaklamakta yarar var. Dileriz onlarla daha sıcak temaslar kurulur. Garipler "Memnun Can" olurlar...