Zengi'nin sağ kolu Vezir Şîrkûh

A -
A +

Mekke'nin fethinden sonra İslâmiyet büyük bir hızla yayılır ve henüz Hulefa-i Raşidin devrinde Arabistan'dan taşar. Serveri Kâinat âşıkları bu daveti uzak ufuklara taşır, İspanya'dan Çin'e, Hazar'dan Nil'e kadar üç kıtayı aydınlatmaya başlarlar. İşte bu ışık baykuşların gözünü yorar, sömürü çarkına çomak sokulan beyler rahatsız olurlar. Mesela diyeceksiniz. Mesela asla çalışmayan, üretmeyen ama krallar gibi yaşayan papazlar ayaklanırlar. Bunlar Allah'la kul arasında bir sınıf tesis edip insanların tövbe hakkına bile ipotek koyar, dilediklerini dine sokar, dilemediklerini dinden atarlar. Af belgesi dümenine fukaranın malını mülkünü elinden alırlar. Hurafe düzeninin devamı için insanlara oturup düşünecek fırsat tanımamalıdırlar. Papa 2 Urban'a göre saltanatı sürdürebilmenin klasik bir yolu vardır: "Savaş çıkarmak!" Çıkar savaşı Ve savaş çıkar! Haçlılar tam 660 bin ölü verip Kudüs'e ulaşır, hınçlarını çoluk çocuktan alırlar. Müslümanları ve Yahudileri kıtır kıtır doğrar, tarihin ender rastladığı bir katliam yaparlar. Ancak kan ve kinle kurdukları devletler kalıcı olamaz, kaleleri bir bir düşmeye başlar. İşte Urfa da ellerinden çıkınca Papa Eugenius ve Papaz St Bernard eteklerini tuttukları gibi meydanlara çıkar, "intikam, intikam" âvazeleriyle halkı ayaklandırırlar. Nitekim Alman İmparatoru 3. Konrad 75 bin kişilik bir orduyla Urfa'ya koşar, lâkin Selçuklu Sultanı Mes'ûd alayını kırar. Kral canını zor kurtarır, nefes nefese İznik'e kaçar. Fransa Kralı 7. Louis ise 150 bin silahşörle hadise mahalline ulaşır, Almanlardan arta kalanları da peşine takar. Sultan Mes'ûd, Toroslara girinceye kadar Haçlılara dokunmaz, onları derin vadilerde, dar geçitlerde sıkıştırır ve gırtlaklarını sıkar. Bu macera Papaya pahalıya patlar, sadece 2. Haçlı Seferinin kayıpları 225 bini aşar. Kitap kurdu O günlerde Orta Doğu'da dişe dokunur iki güç vardır. Biri Mısır saraylarında zevk-ü safa içinde yaşayan ve Haçlılarla takışmaktan özenle kaçan Fatımiler, Diğeri Güneydoğu Anadolu Irak ve Suriye arasında (Şam-Diyarbakır-Musul) bir devlet kuran Melik Nureddin Zengi!.. İşte Necmeddin Eyyûbi de Nureddin Zengi'nin emirlerinden biridir. Tıkrit'e valilik yaptığı günlerde oğlu Selahaddin Yusuf doğar. Bakar çocuğun okumaya karşı meyli var. Onu Musul'a, amcası Esedüddin Şîrkûh'un yanına yollar. Şîrkûh mert, sadık ve güçlü bir vezirdir, Atabeği ona çok güvenir, bir işe girişmeden evvel mutlaka fikrini sorar. Genç Selahaddin, Musul'da aradığını bulur, kendini kütüphanelere kapar. Zaten halim selim, az konuşan, duygularını saklayan, inzivadan hoşlanan bir gençtir. Habire okur, biteviye not tutar. O günlerde sadece Şam Ümeyye Camii'nin kütüphanesinde yüz bini aşkın eser vardır. Kaldı ki Mardin, Halep kütüphaneleri de ondan aşağı kalmazlar. Gelgelelim Necmüddin Eyyûbi oğlunu meydanlara çekmeyi arzular. "Diyar-ı İslam cayır cayır yanarken sanatlı tasvirlerle uğraşmanız evla mı? Sabahlara kadar mısra diziyorsunuz da hangi belde kurtuluyor, kaç Müslüman ferahlıyor" diye sorar. Melik Nureddin Zengi, Molla Selahaddin'i çok tutar, hatta zaman zaman onu çağırtır, birlikte çevgan oynarlar. Bu çelebi meşrep çocuk ata binince tutulmaz olur, namlı mimli cenk kurtlarına bile fark atar. Vezirler tokuşunca O günlerde Mısır'daki Fatımi halifesi çok yaşlanmıştır, vezir Zargam devlet içinde devlet olur, rakiplerini bir bir boğar. Sıra diğer vezire (Şavur'a) gelir, ancak Şavur kolay lokma olmaz, tutar Melik Nureddin'e sığınır, ivedi kaydıyla "yardım çağrısı" yapar. Melik Nureddin "bana ne" demez, en gözde kumandanını (Vezir Şîrkûh'u) Mısır'a yollar. Şîrkûh yeğenini de peşine takar, Selahaddin'in pratik zekasından istifadeye bakar. İyi de onlar Mısır'a varıncaya kadar dengeler değişir, Şavur güç kazanır, Zargam'ın tozunu atar. Artık bu davetin bir mânâsı kalmaz. Şimdi adam paşa paşa gelip "kusura bakma bilader, sizi de yorduk" dese mesele yoktur ama bu kez Suriyelileri kırdırmak için Kudüs'te yuvalanan Haçlıları çağırır. Şîrkûh bir iç meselede taraflardan birine destek olmak için geldiği için hazırlıksızdır. Karşısına iki dev güç (bir yanda Fatımi ordusu, öbür yanda Kudüs Kralı Amaury) çıkmıştır. Molla Selahaddin tehlikeyi hissedince "derhal müstahkem bir mevkiye çekilmeliyiz" der ve ani bir hamleyle Belbis kalesini alır, kırılmaktan kurutulurlar. Melik Nureddin Mısır'a kadar gidip neticesi meçhul bir harbe gitmektense Kudüs'ü sıkıştırır. Bu tedbir müessir olur, Hıristiyanlar memleket kaygısına düşüp geri döner, Fatımileri dertleriyle baş başa bırakırlar. Kâğıttan kule Şavur, bakar Suriyelilerin şakası yok, anlaşmaya yanaşır. İşte burada Selahaddin maharetini konuşturur ve satır aralarına sıkıştırdığı zekice ibarelerle Musul Atabegliğine "Mısır'a müdahele hakkı" sağlar. Amca-yeğen Musul'a dönünce Atabeğlerine Mısır'dan söz açarlar. Ülkede hüküm süren Fatımi hilafetinin "kâğıttan kule" olduğunu anlatır ve bunların her zaman Haçlılarla ittifak yapacak kadar "karaktersiz" olduklarını hatırlatırlar. Eğer destur verilirse Mısır'ı zorlanmadan alacaktırlar. Melik Nureddin vezirine hak verir ve ona küçük (2 bin kişi) ama maharetli bir ordu hazırlar. Selahaddin Eyyûbi Mısır'dan döner dönmez özlediği sohbetlere koşar. Yine kitaplar arasında kaybolur, yine arşiv yapar, şiir yazar. Melik Nureddin Zengi insan sarrafıdır, bu zarif mollanın ne yaman bir muharip olduğunu daha ilk görüşte anlamıştır. Onu amcasının yanına katar, tekrar Mısır'a yollar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.