Yıllar yılı peşinden, annemize sevgi ve bağlılığımız ile koştuğumuz Batı kültür ve medeniyeti, üçüncü bin yılın başlangıcında gerçek yüzünü gösterdi: Sömürgecilik ve bunun uğruna hayatını hiçe saymak... Bu iddiamın birçok delilini sayabilirim: Birleşmiş Milletler ve NATO, bugün Batı'nın "hık deyicisi" olmuştur. Unesco'dan IMF'ye kadar bütün kuruluşlar, bize yardım ve yatırımlarında kılı kırk yararken, kendi meselelerinde keselerini ve kapılarını ardına kadar açıveriyorlar. Osmanlı devleti, 600 senelik ömründe, TC 80 senelik hayatında, Selçuklu devletleri 400 sene içinde sömürgeci devlet olmadılar. İnsan hayatı ve haysiyetini korumayı, kul hakkı bilip, gözettiler. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinde, can düşmanı Tomanbay'a saygısı nerede, İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul'daki halka davranışları nerede!.. Osmanlı albayını, İngiliz teğmenine selama durdurdular. Dünyada sömürgeciliğin babası İngilizlerdir. İngilizlerin sömürge prensipleri sırasıyle şöyledir: Seyyah-misyoner-tüccar ve bayrak. Bakınız seyyah ile önce sömüreceği yeri keşfe gidiyor. Halkın örf ve adetlerini, hassasiyetlerini, ulaşımını, yer altı ve üstü zenginliklerini, askeri gücünü; güvendiği, zeki ve bilgili kişilerle tesbit ettiriyor. Hatta bu seyyahlar, çoğu zaman kime hizmet ettiklerini de bilmezler. Bunun misali 1863'te Türkün anavatanına gönderilen Macar Yahudisi Prof. Arminius Wambery'dir. Ölüm tehlikelerini hiçe sayarak Taşkent, Semerkand, Buhara, Hive, İran'da geniş incelemeler yaptı. Hem de bir ayağı topaldı. Bugün kan gölü halindeki Ortadoğu'da bölgeyi isyana sevk eden Lawrence de eli kanlı bir terörist idi.. Öyle bir fitne ateşledi ki, doksan senedir yanıyor ve etrafını da yakıyor. Prof. Wambery keşif görevinden döndükten sonra, Londra'da bir seri konferanslar verir. Bunlardan birinde, dinleyicilerden bir İngiliz subayı, Profesöre şöyle sorar: "Rusların Orta Asya'daki Türk halkını eritip tüketeceklerini bekler misiniz?" Wambery'nin cevabı: "Rusların gayesinin, Türkiye, Türkistan halkını değil, Türklüğü ve Türk düşüncesini mahvetmek olduğuna, hiç şüphe yoktur. Zira Ruslara, Orta Asya steplerinde insan lazımdır. Bu insanlar da ancak bu iklimlerin asıl ve hakiki sahipleri Türklerdir. Ruslar nasıl bir siyaset takip ederlerse etsinler; Türk asıllı olan bu milyonlarca insanı imha edemeyeceklerdir. Günün birinde de Türkler kendi geleceklerini tayinde şuurlanırlarsa, işte o zaman dünya yeniden kurulur." Bu Macar Yahudisi, Avusturyalı tarihçi Von Hammer tarafından, güya ilim adına İstanbul'a gönderilir. Tam dört sene, bir Osmanlı Paşasının konağında yer, içer, misafir olur. Adı Derviş Reşid'dir. İslamiyeti ve Türk lehçelerini İstanbul'da öğrenir. Mithad Paşa dahil birçok devlet erkanına, güya Fransızca dersi verir. Saraya kadar girmeye muvaffak olur. Bunun bir İngiliz casusu olduğunu, Rusların Budapeşte elçisi, oradaki Osmanlı elçisine haber verir. Elçimiz de İstanbul'a bildirdiğinde, casus çoktan İran'a geçmiştir. Ve orada Osmanlı başkentinden gelen mübarek bir derviş olarak bütün kapılar önüne açılır. Bugün Wambery'nin tahminleri gerçekleşiyor zannettiğimiz bir süreçte, Afganistan'ın Taliban gafilleri, Türk alemine yüz karası olmuşlardır. Ama onlara bu fikirleri aşılayanlar, silah ve sair imkanları sağlayan Batılılar değil mi? Türk milletine ne kadar tuzak kurarlarsa kursunlar, Cenab-ı Hak hep doğrulara yardım edecektir. Yeter ki biz milli faziletlerimizi iyi koruyalım.