Her sene 29 mayıs geldiğinde, İstanbul'un Fethiyle ilgili, Büyükşehir Belediye Başkanlığının düzenlediği birkaç etkinlikten öteye, devletin düzenlediği bir tören görmek mümkün olamayacak mı? İstanbul'un Fethinin, çağ kapatıp çağ açan bir olay olduğunu, yeni kuşaklara bir öğretebilseydik. İstanbul şehri, MÖ 400'lü yıllarda inşa edilmeye başlanmıştır. O tarihten itibaren en az 29 defa muhasara edilmiştir. Bunların 12'si gayri müslimler tarafından, 9'u Müslüman Araplar, 7'si de Türkler tarafından icra edilmiştir. Fatih'in fethini müteakip, 550 senedir İstanbul Türklerin elinde, önceki 2000 senede gelebildiği seviyenin çok çok üstüne çıkmıştır. Ancak şimdilerde maalesef İstanbul yetim çocuklara dönmüştür. Bizans Devleti, Türk toprakları arasında kısılıp kalmasına rağmen, varlığını devam ettiriyordu. Ayrıca da, Osmanlı devletinin içinde, türlü entrikalarla birçok karışıklıklar çıkarıyordu. Türk devlet adamlarının ikazları ile akıllanmayan Bizans, yedinci Osmanlı hükümdarı olan Fatih tarafından, yedinci Türk muhasarası sonunda ise feth edildi. 52 günlük muhasara ve son hücumda Bizans savaşçılarından 5000 kişi öldü. Ancak bunlardan 4000 Bizans askeri, kendi askerleri tarafından öldürüldü. Fatih İstanbul'a girdikten sonra, sorgusuz sualsiz öldürülmeyi bekleyen binlerce insana, her türlü hürriyeti şartsız tanımıştır. Askere, hakkı olan yağmaya izin vermemiştir. Herhangi bir tarihi esere zarar vermeye çalışanları, en ağır şekilde cezalandırmıştır. Her din ve ırktan insanları, sanat, ticaret ve inanışlarında serbest kılmıştır. O devirde derebeylerinin elinde köleler olarak yaşayan Avrupa insanı, vatandaşlık haklarını, Fatih sayesinde tanıdılar. Ayasofya kilisesi, Ortodoks cemaatin rızaları alınarak camiye çevrildi. Ve hemen ardından Ayasofya ve Zeyrek'teki kilisenin papaz odalarında, ilk medreseleri (üniversiteler) faaliyete geçirdi. Ayasofya'da Molla Hüsrev, Zeyrek'te ise Molla Zeyrek Müderris yani, rektör oldular. Daha sonraları, adımı başına bir altın verilerek getirtilen Ali Kuşçu da, Ayasofya Üniversitesinde ders vermeye başladı. İstanbul kısa zamanda, dünyanın en ileri seviyedeki ilim merkezi haline getirildi. Fatih kendi kesesinden, Fatih Camii etrafında Semaniye medreselerini kurdurdu. Bu medreselerde matematik, astronomi, hendese ve din okutuluyordu. Bu medreselerde okuyacak öğrencilerin yetişmesi için bir alt kademe olan 8 adet tetimme okulları, külliyede dış halkayı oluşturuyordu. Medreselerin 4 tanesi Kıblenin sağ tarafında, 4 tanesi de sol tarafında idi. Sağdakilere Akdeniz, soldakilere de Karadeniz Kurşunluları denirdi. Her bir Kurşunluda 15 tane öğrenci odası 4 tane de öğretmen ve idareci odası vardı. Yani yüz elli iki odalı dev bir tesis milyonlarca akçe sarfederek yaptırılan bu medreselerden, binlerce büyük bilim adamı yetişmiştir. Fatih Türk milletinin eğitim ve öğrenimi için bu kadar çırpındığı halde, bugün Türkiye'nin herhangi bir yerinde, devletin kurduğu üniversitelerinden birine bile, Fatih ismini veremedik. İstanbul'un fethi esnasında, 70 parça gemiyi 1512 metrelik bir güzergahtan karadan yürüterek Haliç'e indirdiği halde, bugün bir tek gemimize veya limanımıza Fatih adını veremedik. İstanbul'un fethi bir kuru kavga değildi. Dünyanın incisi konumundaki bir şehrin, yine insanlık için bir ilim ve kültür merkezi yapılması gayreti idi. Kralların zulmü altında inleyen insanlar, Fatih'in yol göstermesi ile hürriyetlerine kavuştular. Kendi alın terleri ile kazandıklarını mülk edindiler. Dünya topçuluğu fetihten sonra dev adımlarla ilerledi. Havan topunu ve makinaların yağla soğutulmasını, Fatih bizzat keşfetmiştir. İnsanlık için bir felaket olan Haçlı seferleri, İstanbul'un fethi ile sönme noktasına düşürülmüştür. İstanbul'un fetih yıldönümlerini daha şuurlu etkinliklerle kutlamaya ne dersiniz!