Globalleşme belki de milletleri esir almanın bir yoludur. Zira iki bin yılını geride bıraktığımız şu günlerde, zengin devletler işi gücü bırakıp, Globalleşmeyi öne çıkarıyorlar. En son G8'ler zirvesi de, bu yöndeki yani dünyayı paylaşma planlarının icra safhasına konması toplantısı idi. Terörist fikirlere yakınlık duymadım. Sokak hareketlerini tasvip etmiyorum. Ancak İstanbul boğazlarından geçecek petrol tankerlerine engel olmak için çevrecilerin çalışmalarını candan destekliyorum. Cenova'daki G8'ler toplantılarını protesto edenleri kınamıyorum. Belki aralarına anarşistler sızmış olabilir. Ama biz zenginiz, gelişmişiz, fakir ülkelere hükmederiz diyen zenginlere doğrusu karşıyım. İtalya da anarşinin ne olduğunu anlamıştır. Globalleşme yani küreselleşmenin nihai varacağı nokta; devletler arasında sınırları kaldırıp, maddi manevi tek devlet olmaya varacaktır. Olabilir mi. Olamaz. Ama küreselleşme perdesi arkasında; fakir devletlerin biraz daha kolay sömürülmesi mümkün olacaktır. Çevreyi tehdit eden Ozon tabakasının delinme olayına, herhalde fakir ülkelerin sebep olduğu söylenemez. G8'ler bu konuda baş suçludur. Zararlı madde imalatlarını durdursalar ya. Bütün kısıtlamalar fakir ülkelere gelecektir. İnsanlık için büyük tehlike arz eden nükleer silahları, toptan ortadan kaldırsalar ya, olmaz. Peki isteyen her ülke nükleer silah üretebilse, o da olmaz. Fakir ülkeler domates ve karpuz yetiştirsin. Yüksek teknolojiyi onlar kursun. Dünyanın şu andaki gidişi, ilerisi için hiç ümit vaad etmiyor. Zira zengin devletler, çıkarları uğruna hızlı bir silah üretimi yapıyorlar. Bunu da fakir ülkelere, birbirini kırsın diye nazlı nazlı yalvartarak satıyorlar. İsveç'ten kalkan bir aile hafta sonu tatili için Fransa veya İtalya'nın Akdeniz sahillerine gelip pizzalarını yiyip, Akdeniz güneşinde uzanıp, akşama da ülkesine dönmekte. Bu tatilin masrafı ise, bu ailenin aylık bütçesini bile sarsmamaktadır. Hafta sonu sinemaya gitmiş gibi. Türkiye'den bir aile, böyle bir şeye niyetlense, değil aylık, birkaç yıllık bütçe hesabı yapmaya mecburdur. Son günlerde Türkiye'nin tarımdaki bazı baş ürünlerinin üretimine kısıtlama getirilmesini G8'ler istemeye başladı. Hatta zorlamaya. Dünya fındık üretiminin %75'ini Türkiye gerçekleştirmektedir. Böyle bir ürünün ziraatini değil kaldırmak, kısıtlamak bile cinayettir. Yerine kivi tavsiye ediliyor. Vah vah. Başta Ege bölgesi olmak üzere, hemen her iklimimizde tütün yetişir. Hem de dünyanın en âlası cinsinden. Bunu kaldırıp yerine, sulu arazide karpuz ve sebze, kıraçta ise ayçiçeği tavsiye ediliyor. Bu Türk çiftçisini açlığa mahkûm etmektir. Sırada olsa olsa pamuk, incir, üzüm vardır. Bakalım onun kanunları ne zaman çıkacak. Bu ürünler Osmanlı devleti zamanından beri Türk ekonomisinde baş ihraç ürünleridir. Hatta çekirdeksiz üzüm, ancak kayırmalı müşterilere satılıp ihraç edilebilirdi. İngiliz kralı, Osmanlı Sultanından her sene sarayında kullanılmak üzere iki gemi kuru üzüm getirmek için özel elçi ile resmi mektup göndererek izin alabilmişti. Bu giden üzümlerin İngiliz piyasasında kaçak satıldığını öğrenen Sultan, bunun önlenmesini, aksi takdirde ihracatın durdurulacağını, nota ile bildirdi. Kral da üzüntülerini bildirip özür diledi. Bu gün dünyada yaşanan sosyal çalkantıların ardında İngiltere vardır. Sonu da pek kötüdür. Kuzey Amerika, 1763'te İngiltere'ye bağlı bir ülke idi. Çin'den gelen çaylara İngiliz devleti Bandrol vergisi koyduğunda, Amerikalılar ayaklandı. Ve on üç sene süren bir kurtuluş savaşından sonra 1776'da istiklallerini elde ettiler. Amerika'yı kaybeden İngiltere, Fransa'da bir ihtilal hazırladı ve 1789 yani onüç sene sonra Fransa'da hürriyet uğruna milyonların canına kıyıldı. İngilizler, Amerika'yı kaybedince, Fransa'yı zayıflatmak için bu ihtilali gerçekleştirdi. Hadi şimdi, dünyada bu tip küreselleşmeye sıcak bakabilir misiniz? Küreselleşme, insanlığın bilim ve teknikte geri kalmasına sebep olacaktır. Zira her türlü ilerleme milli birlik ve beraberlikle mümkündür.