27 Aralık 2008 öğle üzeri başlayan, İsrail'in Gazze'ye hava saldırısında, hedef gözetmeksizin pilotlar bomba ve roket yağdırdılar. Kayıp vermeden üslerine döndüler. Nöbet değişip, görevi yeni arkadaşlarına devredip evlerine gittiler. Evde eşleri ve çocukları merakla babalarını bekliyordu. Kapıda babalarının boynuna sarıldılar. Yemekten sonra televizyon başına geçtiler. Haberler, yanan yıkılan Gazze'yi, ölü ve yaralı görüntülerini verirken, pilot baba çocuklarına, bu çocukların kendi bombaları ile bu hâle geldiğini acaba nasıl anlattı! Övündü mü? Hiç zannetmem. Belki "Evladım, benim bombalarımla onlar ölmedi" diye savunabilir. Nasıl savunma ise. En iyi, çocuk çocuğu anlar. Çünkü onların ruhları henüz, eğitim ve çevresinden canavarlık almamıştır. Saftırlar. Çocuk, gördüğü her çocuğa dostça bakar... 19 Ekim 2008'de Kayseri havaalanındayım. Büyük bir Japon turist grubu geldi. İki üç yaşlarında çocukları da var. Türk ailelerde de çocuklar var. Bir Türk çocuğu en yakınındaki Japon çocuğa koşarak sarıldı ve öptü. İnanıyorum ki, bu İsrailli çocuk da olsa böyle olacaktı. Çünkü onlar hep masumdur. Onların baba diye sarıldıkları canavarlaşabiliyor bazen... Gazze bir buçuk milyonluk şehir: Şu ana kadar bir haftada 500'e yakın ölü 2000'den fazla yaralı, yani binde iki zayiat... Türkler bu toprakları 1092'den beri idare etmekte. Yani Birinci Haçlı Seferi ile başladık. Haçlı Seferleri zamanı, yüz binler Haçlı saldırısıyla öldüler. 1516'da bölgeyi Osmanlı aldıktan sonra 1915'e kadar 400 sene hiçbir din ve ırk mensubundan böyle ölümler olmadı. 1916-1948 arası İsrail devleti kurulmadan önce iki milyona yakın Filistinli makineli tüfeklerle suçsuz yere katledildi. 1948'den günümüze kadar da yine bir o kadar Filistinli öldürüldü. Bu olaylar birleşmiş milletlerin aldığı, soykırım kararı tarifine tıpatıp uyuyor. Öldürülenler aynı din ve ırktan. Öldürenler de öyle. Bizim yerli "özürcü"ler, İsrail adına da bir özür kampanyası açsalar da mertliklerini görseydik.