20 Mart 2003 günü ABD'nin, Irak ikinci harekatı başladı. ABD Başkanı Bush mayıs başında "Irak'ta savaş" bitti duyurusunu yaptı. İkinci Körfez harekatı da denilen bu kargaşa arasında İsrail'in, Filistinlilere roket saldırıları arttı. Yani bulanık suda balık avına çıktı. 3 sene önce Filistinlilerin, ikinci intifadayı başlatmalarının esas sebebi, Ariel Şaron'un Mescid-i Aksa'yı ziyaretidir. Yani ikinci intifadanın suçlusu, Filistinliler değildir. Üç senedir, bütün dünyanın gözü önünde, çok acı olaylar oluyor. Bir tarafta Filistinli canlı bombalar, hem kendilerini feda ediyor, hem de İsrailli birçok sivil ve askerin ölümüne sebep oluyor. Diğer tarafta ise buna cevap olarak İsrail devletince; askeri uçaklar, roketler, tank ve zırhlı araçlar sevk edilerek, Filistinlinin çadırkent şeklindeki mülteci kampları, evleri, başlarına yıkılmaktadır.. Her iki taraftan da son üç senede, 4.000'den fazla sivil ölmüştür. Bu inat nedendir anlaşılamıyor. Filistin devletinin sopayla nöbet tutan polisleri, karşılarında ise en modern ve öldürücü silahlarla saldıran İsrail askerleri. Sineği tankla öldürmeye benzeyen bir trajedya!.. Bundan önceki yazılarımda, bu kan selini bir akıllının durdurmasını yazdım durdum. Ama dinleyen olmadı. İsrail idarecileri kendi milletini korumak için bu saldırıyı durdurmaya mecburdur. Bir ay kadar önce İsrail savaş pilotlarından 27 subay Filistinli masumlara karşı uçmayı, insani bulmadıkları için ret eden ortak dilekçe verdiler. Konu örtüldü. İsrail Meclis Başkanı Abraham Burg, The Guardian gazetesinde, 15 Eylül 2003 günü bir yazı yayınladı. Bu yazıda başlık "Siyonizmin sonu yakındır" şeklinde. İsrail devleti, Siyonizm damgasını üzerinden sildirmelidir. Zira bu damga zorbalık ve saldırıyı çağrıştırmaktadır. İsrail'de bugün bir devlet vardır. Ve devlet gibi davranmak zorundadır. Eğer hâlâ 1895'lerdeki yurt edinmeye çalışan topluluğun açlığı saldırganlığı ile harekete devam edilirse, İsrail devletinin ömrünü kısaltmış olurlar. İsrail'in son takip saldırısında, Suriye'yi vurması ise dünya barışını derinden etkilemiştir. Suriye'nin Fransa ve Almanya ile siyasi ilişkileri çok güçlüdür ve bu saldırıyı hazmetmeyecektir. Bu saldırıda ABD'nin bir tahriki ve teşviki inşallah yoktur. Her iki dünya harbi öncesinde, birçok devlet, aralarında çok gizli "Dostluk ve saldırmazlık" anlaşmaları imzalayarak, çeşitli kamplara ayrılmıştı. Şimdi üçüncü dünya harbi öncesindeymişiz gibi yine, hızla "Gizli anlaşmalar" yapılmaya başlandı. Böyle bir hengame başladığında, ilk hedef; sulhü bozanlar olacaktır. Bütün dünya liderleri, dünyayı bir üçüncü harpten uzaklaştırmak için çaba harcamaya mahkumdur. Bu yapılmazsa ve sömürgecilik uğruna dünya barışı göz ardı edilirse, bu kriz öncelikle çocuklarını yani bunu başlatanları yiyecektir.