Dünyanın gözü önünde, Gazze'ye gitmekte olan milletlerarası bir yardım konvoyuna; 31 mayıs 2010 günü sabahın ilk ışıkları ile, İsrail Silahlı kuvvetleri ölümcül bir saldırı düzenledi. 9 Türk şehid oldu. Şehidlerden birisi ABD vatandaşı idi. Ama olsun kökeni Türk'tü ya aldırma. Bize kökenlerle bu devirde uğraşılır mı diyenlere bakar mısınız?.. Rahmetli genç Furkan'ın adı bile anılmıyor. Gemiler İsrail'in Aşdot limanına çekildi. Hayatta kalanlara da bolca eziyet çektirildi. Türkiye'nin şiddetli baskısı ile, vatandaşlarımız bir müddet sonra iade edildi. Gemiler ise limanda mahpus. Bu gemiler milletlerarası sularda saldırıya uğradı. Gemiler silahsızdı. Silahlı ve komando harekâtına maruz kaldı. Kan aktı. Milletlerarası hiçbir anlaşma maddesine uymaz... İsrail dünyanın başkeseni gibi. Kimseyi ve hiçbir kuralı dinlemiyor. Siyon toprakları bizim derler. İş sanki bir vatan meselesi gibi kutsal gösterilir. Şimdi anlaşılıyor ki, Aşdot limanına çektirilen gemilerin yolcularındaki her şey, İsrail askerlerince zoralıma tabi tutulmuş. Ama bu toplanan şeylerin hepsi İsrailli askerlerce meğer mal edinilmiş ve satılıp paraya çevrilmiş. İsrail silahlı kuvvetleri personelinin maaşları yetmiyor mu ki, kendilerine emanet edilenleri, hırsız gibi satıp paraya çeviriyorlar!.. Başlarındaki komutanları da buna hiçbir şey demiyorlar... Osmanlı askerleri Avrupa içlerine giderken yanından geçtikleri bağlardan kopardıkları üzümler için, asma dallarına üzümün parasını bir çıkınla bağlardı. Neredeen nereye... İsrail Askerlerine komutanlarının gücü yetmiyor mu, yoksa onlar da bu olaya ortak mı? Çalınanların listesini veriyorum: 269 cep telefonu, 87 kamera, 120 fotoğraf makinesi, 100 dizüstü bilgisayar 130 bin ABD doları, 150 bin Euro, 2 bin paund 35.000 TL değerinde ses kayıt cihazları, DVD, dürbünler, dalgıç kıyafetleri, dalış tüpleri... Şimdi bu listeye bakıp da Somalili korsanlar çok masum kalır diyesim geliyor!..