Bugün Cumhuriyetin 80'inci yılını ulusça kutluyoruz. Cumhuriyet idaresi Türk milletine yabancı değildir. Ta Orta Asya'dan beri, cumhurun yönetimi, yine onun iradesiyle olmuştur. Mevcut ekonomik sıkıntıları, siyasi gerginlikleri, Cumhuriyetin yetersizliğine yormak yerine, yönetimde sorumluluk yüklenenlerin, Cumhuriyetin gereklerine uyumsuzluklarından bilmek daha adil olur kanaatindeyim. Yani Cumhuriyet hiç kimseye, rüşvet alın, kapkaççılık yapın, fakiri unutun demiyor. Son altı aydır, kamu çalışanları sendikalarının, memur maaşları için verdikleri mücadeleyi gördükçe, Devlet neden memurunu böyle feryat ettirir diye hep düşündüm. Bu yazımda tarihten bir misali sizlere sunuyorum. Yorum sizlerindir: İlhanlı devletinin en meşhur hükümdarı Gazan Mahmut Han, 1295'te devlete başkan olunca, genç yaşına rağmen kolları sıvayarak ülkede; adaletin uygulanmasına hız verdi. Refahı artırmaya çalıştı. Devletin kapılarını halkın başvurusuna açtı. Haftanın iki günü halk divana (Bakanlar kuruluna ) başvuruyordu. Dertlerini bir kâğıda yazarak, oradaki kapaklı bir altın kaseye bırakır giderlerdi. Gazan Mahmut Han bunları görür ve konularına göre, ahlak ve bilgilerine güvendiği "Divan hakimlerine" dağıtırdı. Onlar da kısa zamanda inceleyip, bu husustaki görüşlerini kâğıdın altına not düşerlerdi. Bu cevapları da hükümdar yine incelerdi. Ertesi gün de başvuranlar aynı kaseden kendi kâğıtlarını alır, eğer karardan tatmin olmamışsa bu sefer mahkemeye başvurma yolu kendine açılırdı. Mahmut Han bir cevap kâğıdını incelerken gördü ki, olayı inceleyen hakim kanat yerinde: "un, yağ, bal, odun" kelimelerini birkaç defa, yani tekraren yazmıştı. Elbette böyle karar olamazdı. Kararı veren hakimi huzuruna çağırttı. Sebebini sordu. Hakim de çok utanarak yaptığı hatayı izah etti. "Efendim, benim kalabalık bir ailem var. Verilen maaşım yetmemektedir. Evde un, yağ, bal ve odun kalmadığını hanım bana söylemişti. Param yoktu. Halli hususunda çaresizdim. Derin düşüncelere dalmışım. Bu arada karar yerine, elimde olmadan bunları yazmışım. Gördüğünüz gibi görevimle özel işimi karıştıracak kadar hatadayım. Bu hakimlik görevimden affımı sizden istirham ediyorum." dedi. Gazan Mahmut Han ise bu olayda kendini suçlayarak, "Hayır senin hiçbir suçun yok. Asıl suçlu benim. Düşünmeliydim ki, her memurumun aile fertleri sayısını göz önünde bulundurup ona göre maaş vermeliyim. Ailesini geçindiremiyen bir memur vazifesini huzur içinde yapamaz." dedi. O tarihten sonra, bütün Türk devletlerinde, memurların maaşları, aile fertleri sayısı göz önünde bulundurularak hesaplandı. Bin seneye yakındır Türk devletlerinde, çocuk sayısına göre aile yardımı verilmek adet olmuştur. 1965 senelerinde maaşım 900 lira iken, çocuk başına yardım 10 lira idi. Yani maaşın doksanda biri. Tabii böyle çocuk yardımının varlığı ile yokluğu ve aile bütçesine katkısı belli değil idi. Şimdi de memurlarımızı, ev kiralarını da göz önünde bulundurarak muhtaç duruma düşmeyecek seviyede gelire kavuşturmak, devletimizin ana hedefi olmalıdır. Ondan sonra da devlet göğsünü gere gere memurundan görev ister.