Terörizmin kökü kurutulmalıdır

A -
A +

Anarşi, kurulu düzenin karşısında yer almak, terör de bu düzeni yıkmak için silaha sarılmaktır. Ve önüne geleni yakıp yıkmaktır. Türkiye bu sıkıntıyı yirmi senedir yaşıyor. Hatta bunu 1967'lere kadar uzatsak hiç de yanlış olmaz. Önce Paris'te başlayan üniversiteliler eylemleri, senesi dolmadan Türkiye'ye ihraç edildi. Aslında Fransa, Juen Turcs -ki ikinci kuşağı İttihad-Terakki olan- bu kurulu düzen düşmanlarını besledi büyüttü ve Osmanlı devletinin başına sarıverdi. Son yirmi senedeki terörde Türk devleti attığı her adımda, karşımıza, görünüşte dostumuz olan Avrupalı devletler dikildi. İnsan hakları mı demediler. Bizim verdiğimiz silahları kullanamazsınız mı demediler. Sizden mal almayı durdururuz mu demediler. Neler neler... Bunlar bahane idi. Aslı teröristlere ellemeyin diyorlardı. Suriye ile yüz senedir sıkı ilişki ve çıkarları olan Fransa'nın, Cumhurbaşkanının yaşlı eşi sıcak çatışma bölgelerine gidip, destek mesajları vermişti. Bunların yıllar yılı Suriye'de barındırılmasının suçlusu Fransa'dır. Yani özeti: Dünyadaki terörün ortaya konması, emzirilmesi, eğitilmesi ve insanlığın üstüne salınması Batılılarca yapıldı. Şimdiki Afganistan Taliban'ı ve Bin Ladin de yine Batının emriyle Afganistan'ın idaresine getirildi. Korkunç bir canavarı laboratuar şartlarında elde etmeye çalışan profesörü, şimdi bu canavar parçalamaya kalkışmıştır. Ne demişler: "men dakka, dukka" Kapı çalanın kapısı çalınır. Şu anda yapılan milletlerarası harekat öncesinde Haçlı Seferi lafı ağızlardan kaçıvermişti. Sonra açıklamalar ve özürler. Cami ziyaretleri. Peki öyle olsun. İnsandır yanılabilirler. Hava taarruzunun başladığı 8 Ekim günü şu açıklamaya ne demeli: "Efendim hemen harekete geçtik. Zira Müslümanların mübarek Ramazanına kadar işi bitirmeliyiz. İyi. 12 Ekim günü, Müslümanların Cuma günü kutsaldır. Bomba yağdırmayacağız. Bu niye? Asıl siz Müslümanların mübarek üç aylarını, kandil günlerini de gözetebilirdiniz. Yani bu günler dışında, Müslümanların kanını dökmek mubah demek ki! Biz bu filmi 1914'ten itibaren senelerce seyretmiştik: 28 Receb-i şerif 1337 yani 29 Nisan 1919'da İtalyanlar Antalya bölgesini işgal ettiler. 10 Şaban-ı şerif 1337 yani 11 Mayıs 1919'da Yunanlılar Fethiye'yi işgal edip kan döktüler 14 Şaban-ı şerif 1337 yani 15 Mayıs 1919'da İngiliz ve ortaklarının zorlamasıyla İzmir'e çıkartılan Yunan kuvvetleri, yüzlerce subayımızı, dipçiklerle döve döve şehit ettiler. İngiliz bugünkü harekatın baş planlayıcısıdır. O gün de öyleydi. Avustralya, Yeni Zelenda, Hindistan (Pakistan dahil) ve Mısır'dan topladığı binlerce genci, insanlığa hizmet için silah altına aldılar. İngiliz subayları, İskenderiye'deki savaş eğitim merkezinde eğitim gören Müslüman askerleri şöyle kandırıyordu: "Müslümanların halifesi tehlikededir. Onu kurtarma şerefini sizlere veriyoruz..." Bu bilgilerle gelen Mısırlı ve Hintli Müslüman askerler, Çanakkale kara muharebeleri esnasında, bir sabah vaktinde, Türk siperlerinden yankılanan ezan sesi ile gerçeği anlayabildiler. Demek düşmanları Müslümanlardı! Zaten akabinde de takke düşüp kel göründü. İngiliz subayları pijamalarıyla, Gelibolu'dan zor kaçtılar. İkinci Dünya Harbinde Almanya da, Türkler'den kurduğu tümene, aynı yalanı söylemişti. Bugünün Afganistan'ı, Pakistan'ı, Diğer Hint Müslümanları Çeçenistan'ı, Buhara'sı, Taşkent'i, Azerbaycan'ı, Abhazya'sı, şanlı İstiklal Harbimiz esnasında gazyağı tenekeleri ile altınlar göndermişlerdi. Afganistan'daki Vehhabi destekli teröristler temizlenmeli; amma yanlış bağlanan koordinatlar sebebiyle, binlerce masum kazaen bombalanmamalı. Bunu yapan pilot, dünyanın gözü önünde kurşuna dizilmeli ki, bu harekatın adaletine güvenelim. Zalim bir zulme giriftar olur ahir. Elbette olur ev yıkanın hanesi viran...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.