Demir Perdenin yırtılmasıyla, komünist idarelerin iflası aşikâr olmuştur. Rusya'nın, peykleri üzerindeki demir yumruğunun, kof olduğu da anlaşılmıştır. Aslında Rusya'nın aşırı bir Rus milliyetçiliği politikası güttüğü ve Rus olmayanları iliklerine kadar sömürdüğünü hep yazageldik. Şimdi daha iyi anlaşılır olmuştur. Bulgaristan, İkinci Dünya Harbinden sonra Rus ve komünizm pençesine düşen sınır komşumuzdur. Ruslar bu peyklerini, hür dünya ile aralarında tampon gibi kullanmıştır. Bütün askeri manevralarını peyklerinin topraklarında icra etmiştir. Bu aynı zamanda peyklere bir gözdağı idi. Türk-Bulgar münasebetleri, I. Murat Han zamanına kadar uzanır. Yıldırım Bayezid zamanında ise Bulgaristan bir Türk toprağı, Bulgarlar da Osmanlı vatandaşı idi. Bu durum 1878'e kadar 500 sene devam etti. Bulgarlar huzur içinde idi. Avrupalıların Türk devletini yıkmayı hedefledikleri, "Şark Meselesi" planı uygulamaya konuldu. Ruslar, Bulgar halkı arasında, subayları vasıtasıyla ayrılıkcı propagandalara giriştiler. Silah ve para gönderdiler. Örgütler kurdurdular. 1877-1878 Osmanlı-Rus harbinde Rus ve Ermeni gençlerine casusluk yaptırdılar. Onlara hür bir vatan vaad ettiler. Tabii ki koca bir yalandı. Ruslar bu kışkırtıcılığı, bütün Balkanlara yaydılar. 1821'den itibaren, Yunan, Sırp, Bosna-Hersek, Karadağ ve Bulgar ayaklanmaları peş peşe geldi. Milyonlarca Balkanlı öldü. Yüzbinlerce Türk, vatanlarından sürgüne ve ölüme gönderildi. 1887'de Ferdinand Coburg, Rusların büyük desteği ile, Bulgar prensliğine getirildi. Türk, Fransız ve Rus devlet adamlarının arasına nifak sokarak; kendine imkanlar sağlamaya çalıştı. 1908 senesinde, II. Meşrutiyetin ilanından hemen sonra Bulgaristan İstiklalini ilan etti. Bu prens çok ihtiraslı idi. Alman İmparatoru II. Wilhelm, Coburg için "Napolyon'dan daha iddialı bir kişidir. Ancak ne iyi ki, Bulgarlar küçük bir millettir" diyordu. Ferdinand Coburg, Balkan devletlerini kandırarak ve kışkırtarak, Osmanlı devleti üzerine saldırtmıştır. Bulgar orduları Birinci Balkan Harbinde, Çatalcaya kadar geldiler. 1913'te Osmanlıyı engel görmediği için, bu sefer Yunanistan'a saldırdı. Balkanlar kan gölüne döndü. Birinci Dünya Harbinde Bulgarlar, Almanya ve Avusturya'nın yanında yer almasına rağmen, el altından İngilizlerle anlaşmaya çalıştı, ama yüz bulamadı. Rusya'ya yanaşmak istedi ama, 1917'de Bolşevik İhtilali çıkınca o iş de yattı. Bunun üzerine, oğlu Boris lehine tahttan feragat etti. İsviçre'ye büyük miktarda para transfer etmişti. O paraları da yiyemeyerek İsviçre'de öldü. Bulgar kralı olan oğlu Boris, İkinci Dünya Harbi sırasında esrarengiz bir şekilde öldü. O zamanlar daha bebek olan ve Boris'in oğlu olan Simeon, işte bugün seçim kazanarak Bulgaristan'a başbakan olan Kralzâdedir... Bulgarlar, Türklerden kurtulalı yüz sene oluyor. Ve yüz senedir refah nedir göremediler. Nüfusları artmadı.. Ekonomileri çöktü. Onlara en müşfik dost Türklerdir. Türkleri, Belene Adası kamplarında süründürenler, bugün iktidarda değildir. Bir daha da gelmemelidir. Son askeri işbirliği çalışmalarını candan destekliyoruz. Bulgaristan'ın kalkınması büyümesi Türkiye'nin yararınadır ve isteğidir. Başbakan Simeon kabinesinde iki Türk'e bakanlık görevi verdi. Türkiye'nin kimsenin toprağında gözü yoktur. Ulu önder Atatürk'ün, "Yurtta sulh, Cihanda sulh" düsturu milli politikamızdır. Bulgar ekonomisinin düze çıkması Türkiye ile ilişkilerini geliştirmesine bağlıdır. Amma eski Kralzâde, birileri tarafından kandırılıp; eskiye dönmeye bir gün cür'et ederse işte o zaman Bulgaristan'ın istikbali ve istiklâli karanlıklara gömülür...