Türk Dünyası'nın büyük kaybı

A -
A +

Bu gün yazı hayatımın en zor yazısını kaleme alıyorum. Keşke olmasaydı. Ama insanın doğumu ne kadar tabii ise vefatı da öyledir. Hayatın akışı bu. 26 Ekim 2001 günü saat 01:30 sularında kaybettiğimiz, büyük ilim adamı, mümtaz insan, emekli kıdemli öğretmen albay Hüseyin Hilmi Işık hocamı yazıp yazmamakta çok tereddüt ettim. Onu yazmak gerçekten pek zordu. Onu anlayamayan benim gibi birisi, birçok hatalara düşebilirdi. Ama yazmamak da, bende babamdan fazla emeği olan büyük insana vefasızlık olurdu. 1955 senesi eylül ayında, rahmetli babam elimden tutarak; Kuleli askeri lisesine getirdi. İlk defa doğduğum ilçeden ayrı bir şehirde gece geçireceğim. Babam kapıdan bırakırken, göz yaşları ile elini öptüm ve içime kapandım. Kimseyle görüşüp arkadaşlık yapacak mecalim yoktu. Dersler başladı ve kimya dersine gelen öğretmen, bana pek tatlı gelmişti. Öğrenciye "kardeşim" diye hitap eden bir öğretmene ilk defa rastlıyordum. Dersi sanki beynimize nakkaş hassasiyetiyle nakş ediyordu. Öğrendiğim kimya bilgileri ile, ilerdeki senelerde, evde yaptığım deneylerle rahmetli annemin mutfağının altını üstüne getirmiştim. Kimyayı sevdirmişti. Öğretmenin hakkı, her halde ana baba hakkına eşittir ve hatta fazladır. Bir zamanlar Buhara taraflarında büyük bir bilgin varmış. Bu zatın iki de yetişkin oğlu var. Bu bilgin bir işi için, bir ay kadar, yakın bir şehre gider. Bu arada Buhara emiri, şehir halkına toplu bir ziyafet verir. Türk adetlerine göre, böyle toplu bir ziyafette, servis hizmetlerini, delikanlı erkekler yapardı. Ziyafet bitimine doğru, bir yalancı, bu ziyafeti valinin, gelenlere büyük bir vergi yazmak üzere tertip ettiğini söyler. Bunu duyanlar aman bize yazılmasın diyerek, panik içinde kaçmaya başlarlar. İşte bu arada, bir çok kişi ezilir ve ölür. Ölenler arasında Buharalı bilginin iki oğlu da vardır. Bir ay kadar sonra, bu âlim şehre döndüğünde, bir çok öğrencisi, bu üzüntüden dolayı, huzurunda suskun dururlar. Bilgin sorar: "hayırdır neden böyle susuyorsunuz?" öğrenciler de "efendim, sizin çocuklarınızın vefatı sebebiyle çok üzüldük" derler. İşte o zaman bu âlim şu ibretlik cevabı verir: "Siz bunu unutun. Benim ömrümde bir defa ciğerim yandı. O da rahmetli hocamı kaybettiğim zaman idi" der. Gerçekten insanın öğretmenini kaybetmesi pek ağır bir şey oluyormuş. Şimdi anladım. Rahmetli öğretmenimiz, bize hep dürüstlüğü anlatır, tavsiye ederdi. Kuleli'deki öğrencilerin ilerde, milletimizin gözbebeği ordumuza subay olacaklarını hep hatırlatırdı. Türk milletini çok severdi. Türk gençliğini sapık ve yıkıcı akımlardan korumak için ömrü boyunca çırpındı. Devlete hile yapılmayacağını, devletin namus, mal, mülk ve dinimizin garantisi olduğunu söylerdi. İyi bir Türk ve Müslüman evladı, devletinin kanunlarına harfiyen uymalı derdi. Biz, onun samimi yaklaşımlarından bazen şımarır, ciddiyetsiz sorular da sorardık. Hiç kızmazdı. Lugatinde öfkelenmek yoktu. Öyle olgun cevaplar verirdi ki, soruyu soranı, diğer öğrenciler bakışlarımızla cezalandırırdık. Hiçbir zaman tarikatçiliği tavsiye etmedi. Yalancı şeyhlerin tuzağından uzak durmayı öğütlerdi. Din simsarlarından nefret ederdi. Yazdığı yüze yakın kitabından beş kuruş ücret almadı. Ondan aldığımız güzel ahlak örnekleriyle, gittiğimiz kıtalarda bize emanet edilen vatan evlatlarına; kardeş gibi, baba gibi yaklaşmayı becerdik. Kuleli askeri lisesinde Hüseyin Hilmi öğretmenimizin sözünü dinleyen arkadaşlarımız başarılı oldu. Dinlemeyenler ise, bir çoğu okulu bitiremeyip alaya çıktılar. Bize, "sakın iyi kötü diye insanları ayırmayın. Her insanın bir güzel yanı vardır. Ondaki bu güzelliği görmeye çalışın" derdi. Bu gün, şu son cümleyi uygulayabilsek, arzu ettiğimiz milli barış ve kardeşlik hemen teessüs edecektir. Türk dünyasının başı sağ olsun. Allah gani gani rahmet eylesin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.