1961 Anayasası 40 yaşında

A -
A +

İki gün sonra kabul edilişinin 40. yılını dolduracak olan 1961 Anayasası, 27 Mayıs 1960 Müdahalesinin ve bunu doğuran şartların ürünüdür. Bu Anayasanın hazırlanması ve kabulünde Ön Tasarılar, Kurucu Meclis ve Halk Oylaması aşamaları vardır. Ön Tasarılardan biri İstanbul Hukuk Fakültesi diğeri ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne aittir. 27 Mayıs 1960 sabahının erken saatlerinde İstanbul Hukuk Fakültesi'nin 7 öğretim üyesi, S. S. Onar, N. Şensoy, H. V. Velidedeoğlu, H. N. Kubalı, R. Sarıca, T. Z. Tunaya ve İ. Giritli yeni bir Anayasa Ön Tasarısı hazırlamaları için görevlendirilmiş, bu heyet Ankara Üniversitesi'nden de 3 üye alarak (İ. Arsel, B. Savcı ve M. Aksoy) hararetli tartışmalardan sonra bir "Başlangıç", 191 madde ve 9 geçici maddeden oluşan ve "genel oy ile siyasal partilere ürkek bakan" bir metin hazırlayarak, 18 Ekim 1960'ta Milli Birlik Komitesi'ne sunmuştur. Bu tasarıda öngörülen ikinci meclisin 2/3 oranında korporatif karakterli oluşu Komisyon Başkanı S. S. Onar'ın, çalışmaların başından beri partilere karşı duyduğu ve Tunaya ile Giritli'nin Komisyondan çıkarılmasından sonra gerçekleştirmek imkânı bulduğu kuşkuların göstergesi idi. İkinci Ön Tasarı Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari İlimler Enstitüsü'nün hazırladığı 109 maddelik bir metindir. Denilebilir ki İstanbul Komisyonu "Hukukçu" bir yaklaşım sergilerken, SBF'nin metni "Siyasal Bilimci" bir bakışı getiriyordu. Türkiye'de 6 Ocak 1961 günü toplanan Kurucu Meclis ve 9 Temmuz 1961'deki Halk Oylaması, 1961 Anayasası ile Türkiye'de yaşanan, birer "ilk"tir. 1961 Anayasasında ilk defa olarak "Başlangıç" ile "Kenar Başlıklar"a yer verilmiş olup, bu Anayasanın dili 1924 Anayasasının 1945'te Türkçeleştirilen metnindeki dil gibi sade ve durudur. 1961 Anayasası insan ve bireye öncelik tanımakta, 27 Mayıs Hareketinden doğan Anayasanın misyonu, 1980 müdahalesinden ve 1982 Anayasasından farklı olarak, Devlet otoritesini pekiştirmek değil, özgürlük ve demokrasiyi kurumsallaştırmak olduğu için bu husus doğal karşılanmaktadır. Bu Anayasada 18 ve 19. yüzyılların demokratik devrimleri ile kazanılmış olan klasik hak ve özgürlükler yani "Birinci Kuşak Haklar" yanında, "İkinci Kuşak" adı verilen ve 19. yüzyılın demokratik devrimlerinden sonra toplumlarda hızla artan eşitsizlik ve yoksullukları azaltmayı amaçlayan sendika, grev, toplu sözleşme gibi sosyal haklara da yer verilerek 1961 Anayasasının en önemli yenilik ve katkısı gerçekleştirilmektedir. Bütün hak ve özgürlüklerin sınırlanması ile ilgili genel hüküm getiren 11. maddeye göre; temel hak ve hürriyetler Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir. Kanun, kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik sebebi ile de olsa bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz." Bu madde ile ilgili bir görüş; 1961 Anayasasında, sınırlanma nedenleri gösterilen özgürlüklerin ancak o nedenlerle sınırlanabilmesi, özel sınırlama nedenleri olmayanların ise sınırlanamaması merkezinde olduğu için, bu görüş genellikle radikal akım taraftarlarının işine gelerek, suiistimal edilmiş ve "Kaynayan cadı kazanı" evvelâ 12 Mart 1970 krizine, sonra da 12 Eylül 1980 müdahalesine yol açmıştır. Oysa bu görüşe karşı olan ve aralarında bu satırların yazarının da yer aldığı ve hem doktrinin çoğunluğu hem de Anayasa Mahkemesi'nce desteklenen diğer görüş 11. maddedeki "kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik" gibi kavramları, bütün hak ve özgürlükler için geçerli "Genel sınırlama nedenleri" olarak kabul etmektedir. 27 Mayıs hareketinin temelinde devrimlerin ve laikliğin geleceği konusunda tedirginlik de duyulduğu için, 1961 Anayasası laiklik ve devrimlerin korunmasına özel bir yer vermiştir. 1961 Anayasasının Cumhuriyete kazandırdığı niteliklerin arasından biri "Sosyallik" yani "Sosyal Devlet" diğeri ise "Hukuk Devleti" nitelikleri de vardır. Bu Anayasa, Hukuk Devletini gerçekleştirmek için özellikle yargı bağımsızlığı, etkili bir Anayasa yargısı ve etkili bir idari yargıya önem vermiştir. Son olarak, bazılarınca iddia edildiği gibi, 1961 Anayasasının, askerlerin yaptığı veya yaptırdığı bir "Militer Anayasa" olup olmadığı konusunda hem İstanbul Komisyonunda, hem de Kurucu Meclis'te görev yapan bir kimse sıfatı ile samimi görüşümü ifade etmek istiyorum; MBK Başkan ve üyeleri hiçbir aşamada "Anayasa şu şekilde veya bu şekilde olsun" telkininde bulunmadıkları gibi, Temsilciler Meclisi ile MBK arasında çıkan görüş ayrılığı Temsilciler Meclisi üyelerinin sayıca ağır bastığı Kurucu Meclis birleşik toplantısında karara bağlandığı için, sivil organ Temsilciler Meclisinin anayasa metnine son şekli vermek konusunda avantajlı olduğu da ortadadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.