Ermeniler'in, sözde soykırım iddialarının yıldönümü olarak kabul ettikleri "24 Nisan" tarihi yaklaşırken, başta ABD'deki Ermeni lobisinin, Kongre'ye yeni bir Ermeni tasarısı sunma girişiminde bulunduğunu öğreniyoruz. Oysa yıllardan beri yaptığım yayınlarda, soykırım iddialarının, soykırımı uluslararası seviyede tanımlayan ve dolayısıyla onu bir suç ve işleyenleri suçlu kabul eden hukukî görüşün dayanağının, 9 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletlerde kabul edilen "Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması hakkındaki sözleşme" olması gerektiği görüşünü vurguluyorum. (*) Nitekim, aynı görüş "Stratejik Araştırma ve Etüdler Milli Komitesi (SAEMK)" ile "ASSAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü"nün 2002 yılındaki yayınında "Ermeni Sorunu'nun hukuksal boyutları" başlıklı bölümünde savunulmakta ve anlatılmaktadır. (**) Nazi Almanyası'nın Yahudilere karşı yürüttüğü soykırım politikası üzerine kabul edilen bu sözleşmenin 2. maddesi soykırımı şöyle tanımlamaktadır: "Bu Sözleşmeye göre, Soykırım, bir milli, etnik, ırki veya dinî grubu, kısmen veya tümü ile yok etmek kastı ile aşağıdaki fiillerin işlenmesidir" a- Grubun mensuplarını katletme, b- Grubun mensuplarına ciddî bedensel ve psikolojik zarar verme, c- Grubun maddî varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tâbi tutmak d- Doğum içinde doğumları önlemek amacı ile önlemler dayatmak e-Grubun çocuklarını, bir başka gruba zorla nakletmek. Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran 1998 Roma Sözleşmesi ile de kabul edilen bu tanıma göre Soykırım suçunun biri "Maddî" diğeri "Manevi" iki unsuru vardır. Sözleşme "Bir milli, etnik, ırkî veya dinî grubu kısmen veya tümü ile yoketmek kastından bahsetmekle "Manevi" unsura işaret etmekte, daha sonra da bu kasıtla işlenen fiilleri soykırım suçunun "Maddi" unsuru olarak saymaktadır. Oysa 1915 Ermeni olaylarında sistematik bir öldürme girişimi olmadığı ortadadır. Tehcir sırasında ortaya çıkan öldürmelerin asayiş boşluğundan yararlanan birtakım çetelerin işi olduğu bilinmekte, Nazilerin aksine Osmanlı Yönetimi, bu suç fiillerine karşı etkin önlemler alarak ve bu fiillere karışan bazı görevlileri de yargılayarak suçlu bulmuş ve cezalandırmış bulundurmaktadır. Oysa soykırım yapan bir yönetimin bu şekilde davranacağı beklenebilir mi? Her ne kadar Ermeni Soykırımının varlığını savunanlar Talat Paşa'ya atfen birtakım belgeler yayınlayarak sözde bunlarda soykırımın emredildiğini iddia etmişler ise de kısa süre sonra bu belgelerin düzmece olduğu anlaşılmış, Osmanlı Hükümeti'nin planlı ve sistematik bir soykırım yürüttüğüne dair iddialar dayanaksız kalmıştır. Sonuç olarak, Ermenilerin dünyaya "Sözde Soykırım" olarak yutturmak istedikleri olaylardan hiçbirinin bir soykırım olmadığı ortadadır. Zira, 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen ve 1951'de yürürlüğe giren BM Soykırım Sözleşmesinde Soykırım Suçu'nun oluşması için aranan unsurlardan hiç biri 1915 olaylarında mevcut bulunmamaktadır. Kanaatimce, bu hukuki gerçeğe rağmen ve BM Soykırım sözleşmesine aykırı olarak, Türkiye'yi soykırımla suçlayan tasarıların kabulü halinde, Türkiye Cumhuriyeti hiçbir hukukî değeri olmayan ve sadece Türkiye düşmanlığı kokan bir "siyasi" kararla, haksız olarak suçlanmış bulunmaktadır. .......... (*) İsmet Giritli, Kısa Türk Devrim Tarihi, Genişletilmiş 4. Baskı Beta Yayınları-İstanbul 2001. (**) Ermeni Sorunu El Kitabı, Şenol Kantarcı, Kamer Kasım, İbrahim Kaya ve Sedat Laçiner-Ankara 2002.