3 Kasım 2002 seçimi ardından...

A -
A +

Geride bıraktığımız Milletvekili Seçimi'nin en önemli sonucu, iktidarı tek başına bir partiye vererek ve güçlü bir "Ana Muhalefet" oluşturarak seçmenin "İstikrar" özlem ve arzusunu gerçekleştirmesidir. Bunu yaparken, oyların %55'ine yakınının TBMM'de temsil edilme imkanını bulması ise, "Meşruiyet" tartışmasını başlatmak isteyenlerin niyetlerini akim bırakmıştır. Nitekim, seçim sonrası ekonomik göstergeler ve dış çevrelerden yapılan "Olumlu" değerlendirmeler bu seçim sonucunun yalnız Türk seçmeninin çoğunluğu tarafından değil, ekonomi çevreleri ve dış dünya bakımından da onaylandığını göstermektedir. 3 Kasım Seçimleri'nin bence en olumlu sonuçlarından birisi de; %45 veya %40'larda partilerini devralan ve fakat durmadan oylarını düşürerek, nihayet partilerini barajın altına düşüren liderler gibi, başkanı oldukları partilerini Anayasa çizgisinin dışına taşırarak, kapattırmak suretiyle, kendilerine oy veren seçmenlerini hüsrana uğratan liderlere de artık "Çekip gitmeleri gerektiği"ni hatırlatmasıdır. Seçim sonuçları bu kadarla da kalmamış her seçimde %1 civarında oy alan ve fakat buna rağmen liderlikte ısrar eden kişilere "Bu sevdadan vazgeçme gereği"ni hatırlattığı gibi siyasi parti yelpazesinde sağdan sola doğru bu kadar parti varken, bunlardan hiç birinde kendilerine uygun yer bulamayan ve yeni parti kurarak, komik oranda oy alanlara da iyi bir ders vermiştir. Seçimden hemen sonra bir kısım medyada çıkan ve oylarını, %20'nin üzerine çıkaramayan CHP ve liderini suçlayan ve Sol'da yeni bir siyasal partinin kurulmasını körükleyen beyanlara ise katılmak kolay değildir. Kanaatimce, CHP'nin oylarının %20'nin altında kalmasının asıl sorumlusu Deniz Baykal liderliğindeki CHP değil, "Kişisel Duygular" ile bu seçimde CHP'yi desteklemeyerek yalnız bırakan sözde "Sosyal Demokrat" kişilerdir. Yoksa, partisini 1999 seçimlerinde barajın altına düşüren Deniz Baykal, nerede ise tek başına, partiyi %8.7 den %19.4'e taşımış, Sol'da yer alan kişilere ve partilere hitap ederek, hepsini "Seçim Otobüsü"ne davet etmesine rağmen, bu daveti genellikle karşılıksız ve ilgisiz kalmıştır. Kaldı ki, Türkiye'de 1960'lardan itibaren bazı Solcu aydınların "Radikal" ve Marksizme özenen "Sınıfsal" tutumları Türkiye'de Sol'u zayıflatırken, Merkez Sağ ve Sağ'ı kuvvetlendirmiş, yani netice itibarı ile Sol'un toplam oyu oldukça azalmıştır. Bu nedenle, Deniz Baykal'ın liderliğindeki CHP'nin katı olmayan, esnek ve uzlaşmacı tutumunun Sosyal Demokrat kişi ve çevrelerden gerekli desteği görürse, önümüzdeki yıllarda CHP'yi daha güçlü bir "Sosyal Demokrat Parti"ye dönüştürebileceğini düşünüyorum. Seçimin mutlak galibi olan AKP ve liderini ise kutluyorum. Tayyip Erdoğan'ı özellikle kazandığı "Seçim Zaferi"nden sonra gazete ve TV'lerden dikkatle izledim. Vakarlı, ağırbaşlı ve akıllı davranışını ve beyanlarını beğendim. İlk izlenimim şudur ki; Sayın Erdoğan son zamanlarda gerçekten olumlu yönde değişim ve gelişme göstermekte ve genç bir siyasi lider olarak, ilerisi için ümitler vermektedir. Dileğim Erdoğan'ın bu uzlaşmacı tutumunu sürdürmesidir. AKP, liderinin bu tutumu ile, Merkez Sağ'ın güçlü "Muhafazakar Demokrat Partisi" olarak Türk Siyasi hayatında yerini almış bulunur ve böylece DYP liderinin: "Merkez Sağ'ın en güçlü partisi biziz" tarzındaki övünmesi de havada kalır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.