Türkiye'nin AB'ye tam üyelik başvurusu konusunda karar vermesi beklenen Avrupa Konseyi'nin Aralık 2004 toplantısına yaklaşılırken, resmi çevrelerin ve genellikle Türk medyasının, bugün AB'nin "patron"ları durumunda bulunan Fransa ve Almanya liderlerinin Türkiye karşısındaki tutum ve beyanlarına büyük önem verdiğini biliyor ve görüyoruz. Oysa, kanaatimce bu konuda Haziran 2004'ten itibaren altı ay süreyle AB Başkanlığını yüklenen Hollanda'nın tutumuna da daha fazla önem atfetmemiz gerekir. Bilindiği üzere Hollanda, bugün 25 üyelik AB'ye dönüşen AET'nin altı kurucu üyesinden birisi olmuş ve 1990'larda başarılı başkanlığı dönemlerinde AET'yi AB'ye dönüştürmek yolunda iki önemli olaya ev sahipliği yapmıştır. Bu olaylardan birisi Hollanda'nın Maastricht ve Amsterdam şehirlerinde 1992 ve 1997 yıllarında imzalanan iki önemli antlaşmayı gerçekleştirerek "tek para", "ortak dış politika" ve "hukuki ve parasal" konularında önemli hamlelerde rol almasıdır. Bu defaki altı aylık başkanlık döneminde Hollanda, çeşitli nedenlerden dolayı "buruk" bir hava içinde bulunmakta, Temmuz ayında Humboldt Üniversitesinde konuşan Hollanda Dışişleri Bakanı Ben Bot Brüksel'in politikasını eleştirdiği gibi, Avrupa Parlamentosunu ziyaret eden Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende ABD'deki aşırı kırtasiyeciliği eleştirmiş bulunmaktadır. Doğrusu istenirse Hollanda'nın sergilediği bu "mizaç değişikliği", genellikle yabancı mülteci düşmanlığı ile tanınan ve 2002 yılında bir fanatik tarafından katledilen popülist politikacı Pim Fortuyn'nun Hollanda'da oluşturduğu havadan kaynaklanmaktadır. Fakat Hollanda'nın bu hırçınlığını arttıran iki yeni faktöre de değinmek yerinde olur. Bunlardan birisi, ulusal parası "Guilden"in "euro"ya dönüşmesinden doğan memnuniyetsizlik yanında, Almanya ve Fransa'nın bütçe açıklarını, üyeler arasında tespit edilmiş GNP'lerinin %3 oranını aşmalarına duyulan tepkidir. Bundan da önemlisi, Irak konusunda Almanya ile Fransa'nın AB'yi ABD aleyhinde yönlendirmesi, oysa Hollanda'nın ABD ve İngiltere ile birlikte hareket ederek, Irak'a 1300 kişiden oluşan bir askerî güç yollamasıdır. İşte Irak konusundaki, AB üyeleri arasında baş gösteren bu "ayrılık" Hollanda'yı gelecek yönünden endişeye düşürmekte, Avrupa Anayasasını referandumlara götürecek olan İngiltere ve Polonya ile birlikte 2005 baharında referandumda oy kullanacak Hollanda seçmeninin tam belirmemiş tutumu da Hollanda'yı huzursuz etmektedir. İşte bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye'nin AB üyeliği konusundaki mesajlarını açık ve seçik bir şekilde dönemin AB başkanlığını yürüten Hollanda'ya duyurmasının ve anlatmasının yararlı olacağını düşünüyorum.