Türkiye'nin, AB üyeliği konusunda, Avrupalıları en çok rahatsız eden hususun 70 milyonu aşan ve büyümeye devam ederek, 2020 yılında Almanya'ya yetişecek olan genç nüfusu olduğunu biliyoruz. Oysa, o zaman bile, Türkiye'nin AB'nin toplam nüfusunun ancak %15'ini oluşturacağı, buna mukabil AB'de bugünkü alınan nüfus oranının %18 olduğu gözden kaçırılmaktadır. Amerikalıların öteden beri 'İhtiyar dünya' olarak niteledikleri Avrupa'nın bugün azalan ve yaşlanan nüfusu ile gerçekten 'ihtiyar' ladığı söylenebilir. Her ne kadar, bu yıl üye sayısını 15'ten 25'e çıkaran AB'nin, nüfusu 380 milyondan 455 milyona yükselerek, 295 milyon nüfuslu ABD'yi geride bıraktığı söylenebilirse de, ABD'nin 2050 yılında AB'nin o zamanki 430 milyon nüfusunu yakalayacağı tahmin edilmekte ve bunun başlıca sebebinin Avrupalı kadının daha az doğurganlık olgusu olduğu vurgulanmaktadır. Oysa, insanlar daha çok yaşadığı ve daha az çocuk yaptığı zaman o ülkelerde 'Nüfusun yaşlanması' doğaldır. AB ülkelerindeki az doğurganlık ve ömrün uzaması ekonomiyi olumsuz etkilemekte, bugün AB'de çalışma yaşında bulunan her 100 kişiye mukabil 35 kişinin emekli olduğu ve bu demografik eğilim devam ettiği takdirde, 2050 yılında AB'de çalışan her 100 kişiye mukabil 75 emeklinin olacağı hesaplanmaktadır. Bu durum ise, AB üyesi ülkelerin ekonomileri için büyük tehlike oluşturmakta ve AB ülkelerinde, emekli yaşının yükseltilmesi emeklilere sağlanan sosyal-ekonomik hakların ise azaltılması, çalışan kadınların daha çok çocuk yapması için bazı özendirici tedbirlerin alınması gibi -ve fakat hemen hepsi seçmenin muhalefeti ile karşılanan bu tedbirler dışında- esas çarenin hariçten göçmen işçi ithal etmek olduğu vurgulanmaktadır. Gerçekten, yaşlanan ve azalan AB nüfusuna karşı bu demografik eğilimi değiştirecek cevabın genç işçilerin ithali olduğu noktasında birleşilmekte ve Birleşmiş Milletler'in bir tahminine göre, Almanya'nın '2000-2050' döneminde her yıl ortalama olarak, 3, 6 milyon göçmen işçiye, ihtiyacı olacağı hesaplanmaktadır. Nitekim bu durum karşısında, Brüksel'deki Özgür Üniversite'nin ekonomi profesörlerinden Andre Safir hazırladığı raporunda, AB ülkelerindeki 'Düşük Büyüme' ve 'Yüksek Kamu Harcamaları' ndan oluşan bugünkü durumun devam etmesi halinde AB ekonomisinin bir 'Kısır Döngü' ye düşeceğini söylemekte, düşük büyümenin yüksek oranda işsizliğe, bunun da sosyal masrafların artmasına, bu durumun da vergilerin artarak ekonomik büyümenin daha da küçülmesine yol açacağını anlatmaktadır. Diğer taraftan Alman Der Spiegel dergisinden öğrendiğimize göre, bazı AB Komisyonu üyelerinin, Türkiye'nin üyeliğine muhalefetlerini kazanmak için Verheugen'in ilerleme raporuna koydurduğu "İş gücünün serbest dolaşımının daimi engellemesi" şartına karşı çıkarak, AB ülkelerinde nüfusun azalması olgusu karşısında, bu ülkelerin, günün birinde, Türkiye'den gelecek insanlara sevineceğini söylemek suretiyle, kendisini tekzip etmek pahasına ileride genç Türk nüfusunun Avrupa'ya göçüne "Yeşil Işık" yakmaktadır. Aynı görüşün, Yeşiller Grubu'nun Başkanı Daniel Cohn Bendit' in "Yaşlanan Avrupa genç Türkiye'ye ihtiyaç duyacak" sözleri ile paylaşıldığını da biliyoruz. NOT: En son gelişme olarak, AB Dönem Başkanı Hollanda'nın, 17 Aralık'ta AB Zirvesinde alınacak kararla ilgili taslağa, Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı tanıması, Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkının kalıcı olarak kısıtlanması gibi ve diğer adaylardan istenmeyen şartları sokuşturması karşısında, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün Hollanda'ya ilettiği cevabı çok yerinde buluyor, AB'nin, şayet Türkiye'yi kaybetmek istemiyorsa, Kopenhag Kriterleri dışında şartları ve hele "tam üyelik" yerine "imtiyazlı ortaklık" gibi uyduruk statüleri kabul edemeyeceğini anlaması gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde Türkiye'nin yeni arayışlar içine girmesi kaçınılmaz olacaktır. İ. G.