Irak sorununun dünya gündeminin başında bulunduğu bu dönemde Kıbrıs Adası'nı birleştirmeyi amaçlayan Annan Planı'nı imzalamak için BM'nin tayin ettiği 28 Şubat gününe çok az zaman kalmıştır. Eğer AB, Kıbrıs Türklerinin katliamına katılmış bir eski EOKA teröristi olan ve fakat buna rağmen Kıbrıs Rum halkı tarafından Cumhurbaşkanlığına seçilen Tasos Papadopulos'un, Annan Planı'nı imzalamaması halinde bile, Rum tarafını AB üyesi yaparsa, yalnız Türk-Yunan ilişkilerini değil, başta Kıbrıs olmak üzere, bütün Doğu Akdeniz'i yeni bir istikrarsızlık ve çatışma sürecine itmiş olacaktır. Bilindiği üzere Yunanistan, Türkiye ile ilgili sorunları, kendi gücüne dayanarak lehine çözümleyemeyeceğini anlayınca, AB'ye girdikten sonra bu sorunlarını AB'ye maletmeye çalışmış, başka bir deyimle AB'yi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Güney Kıbrıs'ın AB'ye müracaatı, adaylık ve nihayet tam üyelik statüsüne kavuşmasında da amaç hep Kıbrıs sorununu AB'ye maletmek olmuş, geleceğin bir süper gücü olmak ve ABD karşısına dikilmek isteyen AB, Kıbrıs'ın giderek artan jeopolitik önemi karşısında böylesine önemli bir adayı kendi sahasına dahil etmek fırsatını kaçırmamıştır. Yani geçmişte İngiltere hangi amaçlarla Kıbrıs'ı almışsa, geleceğin süper gücü olan veya olmak isteyen AB de aynı nedenlerle Kıbrıs'ı AB'ye dahil etmek istemektedir. Ne var ki, bu konuda gözden kaçırılan en önemli nokta; Kıbrıs ve Doğu Akdeniz bölgesinde yalnız Türkiye'nin değil, ABD'nin ve hatta Rusya'nın menfaatlerinin bulunduğudur. ABD bugünün, AB ise geleceğin süper gücü olduğuna göre yakın bir gelecekte Doğu Akdeniz'de ABD ve AB'nin menfaatlerinin rekabete dönüşmesi kaçınılmazdır. Nitekim daha şimdiden, Güney Kıbrıs yönetiminin, ABD uçaklarının hava sahasını ihlal ettiği iddiasında bulunduğunu görüyoruz. Hal böyleyken, ABD'nin, Güney Kıbrıs'ın AB'ye girme olayına seyirci kalmasına hayret etmemek mümkün değildir. Diğer taraftan Rusya'nın da, öteden beri sadece Türk boğazlarını dikkate almasına akıl erdirmek kolay değildir. Zira Rusya için de, sadece boğazlar değil, özellikle Ege adaları ve Kıbrıs önemlidir. Gerçekten yarın Ege adaları ve Kıbrıs'a sahip olacak olan AB, Rusya'nın hayat damarlarını kontrol eder duruma gelecektir. Bu nedenlerle, yalnız ABD değil, Rusya da, Ege adalarını takiben Kıbrıs'ın da AB'nin sahipliğine geçmesine seyirci kalmamalı, KKTC'nin AB dışında kalması veya bırakılması karşısında, ilk fırsatta bu devleti tanımalıdır. Kıbrıs'tan 3.000 km uzakta bulunan İngiltere'nin bile Güney Kıbrıs'ta iki üssü bulunduğu halde, Doğu Akdeniz'de ve bütün Ortadoğu'da varlığını giderek artıran ve artırmak isteyen ABD'nin de, örneğin; KKTC'de bir üssü neden olmasın? Bu bölgede, hem ABD hem de Rusya için bir denge unsuru olan ve gerçekçi bir değerlendirme yapıldığında, bu iki devlet ile menfaatleri büyük oranda örtüşen Türkiye'nin, bundan böyle uygulayacağı politikalarda, bu iki devleti dikkate almasının önemine inanıyor ve bu konuda, ABD'nin Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Weston'ın ve özellikle "Stratejik Derinlik" adlı eserin yazarı ve Başbakan'ın Baş Danışmanı değerli akademisyen Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun ne düşündüğünü çok merak ediyorum.