Türkiye'de bazı çevre ve kişiler, memleketimizin ne pahasına olursa olsun AB'ye tam üye olarak katılmasını savunurken, AB'nin, AB'ye alınması kesinleşmiş aday ülkelere karşı uygulayacağını bildirdiği ayırımcı politika karşısında, Polonya gibi AB'ye ilk sırada ve muhtemelen 2004 yılında alınacak olan aday ülkelerde bile, bu ayırımcı politikaya karşı protesto seslerinin yükseldiğini görüyoruz. Gerçekten, Brüksel'de Şubat ayı başında yayınlanan programda genişletilmiş Avrupa Birliğine bundan böyle yapılacak tarımsal yardım olarak verilecek sübvansiyonların, Yunanistan, Portekiz ve İspanya gibi eski üyelere bugüne kadar verilen sübvansiyonların ancak 1/4'ü oranında olacağının açıklanması, bir tarım ülkesi olan Polonya'dan başlayarak Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya tarafından da takbih edilmiş ve öfke ile karşılanmıştır. Polonya bu tutumu AB adayı ülkelere karşı 'Açık ve Kaba Ayırımcılık' olarak nitelerken, bu tutum karşısında öfkesini gizlemeyen Polonya Tarım Bakanı ve Köylü Partisi Lideri Jaroslov Kalinowski, 'Polonya sadaka değil, eşit muamele istiyor' demiş ve ayrıcalıklı tutum yerine, tarımsal ve bölgesel sübvansiyonarın tamamen kaldırılmasının daha adil olacağını söylemiştir. Zira, 'sübvansiyonda ayrıcalık' eski ve yeni üyeler arasında fark doğuracak, bunun sonucu olarak yeni üyeler eski üyelerin fiyatlarıyla rekabet edemeyeceği için, bunların 'Tarım sektörü' iflas tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Diğer taraftan AB'nin, AB'ye katılacak yeni adaylara karşı, AB ülkelerinde serbest dolaşım hakkından yararlanmaları için yedi yıllık ek bir sürenin uygulanması gereği üzerinde ısrar etmesi de aday ülkelerde soğuk duş etkisi yapmıştır. 'Unia-i Polska' gazetesi başyazarı Christopher Bobinski; Acaba AB bu önerileriyle, Polonya seçmenini referandumda AB üyeliğini reddetmeğe mi zorlamaktadır? diye sormuştur. Türkiye gibi, AB adayları listesinin sonunda ve 13. sırada yer alan ve bugün AB'nin %70 oranında istemediği bir ülkenin tam adaylığı bir gün gerçekleştiği takdirde, o zamana kadar vereceği ödünlere rağmen, daha da ağır muamelelere maruz kalabileceğini düşünerek, şimdiden diğer bütün seçenekleri devreye sokması ulusal çıkarlarının asgari gereği olmalıdır. Çünkü, seçeneksiz, tek taraflı 'AB Sevdası', ileride Türkiye için gerçek bir 'Kabûs'a dönüşebilir. Bu seçeneklerin neler olabileceği hususu ise, bir başka yazı konusudur.