12 Mayıs 2005 günü AİHM'nin Öcalan davası ile ilgili kararının açıklanması ile, medyada 'Şimdi ne yapılmalı' konusunun, uzman olan ve olmayan kişiler tarafından tartışıldığını ve bu konuda çelişkili beyan ve önerilerin yapıldığını, medyayı izleyen herkes gibi ben de, doğrusunu isterseniz, biraz endişe ile takip ediyorum. AİHM'nin temyiz mercî olan 17 kişilik Büyük Daire'nin bu kararı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nin 46. maddesi gereğince uyulması gerekli nihaî karar niteliğini taşımakta, ne var ki bu kararın nasıl uygulanacağı hususu, sözleşmenin aynı 46. maddesine göre, Avrupa Konseyinin bugünkü üye sayısı 46'ya çıkan Bakanlar Komitesine, yani siyasi bir organa bırakılmaktadır. Demek ki, 5 Mayıs 1949'da kurulan ve 1950'den bu yana Türkiye'nin de dahil olduğu ve bugünkü üyes sayısı 46'ya çıkan Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi'nin, kendisine gelen bu kararın değerlendirilmesinde, çok önemli bir rolü olacak, 46 ülkenin her birinin hürkümeti, Öcalan'ın yargılanması konusunda bir tavır alacaktır. Hiç şüphe yok ki, bu komitenin her üyesi kararın nasıl uygulanması gerektiği konusunda tavrını ortaya koymadan önce, Komiteye yollanan kararın içeriğini dikkatle incelemek ve öğrenmek zorundadır. AİHM'nin söz konusu kararı ile ilgili olarak, AİHM'nin Türk yargıcı, değerli hukukçu ve eski öğrencim Rıza Türmen'in mahkemenin kararı ile ilgili olarak 13 Mayıs 2005 tarihli 'Milliyet'te yaptığı değerlendirmenin ise Bakanlar Komitesi üyelerince de paylaşılacağını ve paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten, Sayın Rıza Türmen'in vurguladığı gibi, AİHM Büyük Dairesi'nin söz konusu kararı, Öcalan'ın muhakkak yeniden yargılanması yolunda bir boyut içermeyecek, Öcalan ile ilgili nihaî kararı Bakanlar Komitesine bırakmakta ve fakat bunu yaparken, eski tutumundan ilk defa ayrılarak, Komitenin dikkatini 'Davanın Özel Şartları'na çekmektedir. Gerçekten 30 bin kişinin ölümüne sebep olan ve 20. Yüzyılın en kanlı etnik terörünün elebaşısı Öcalan'ın durumunu, dava bakımından çok 'Özel Şartlar' içermesi yönünden Komitenin terörün dehşetine maruz kalan veya maruz kalmasa bile dehşetini anlayan üye devletlerce kavranacağına şüphe yoktur. Demek oluyor ki; Öcalan'ın yeniden yargılanıp yargılanmaması konusunda nihaî kararı Avrupa Konseyi'nin 46 üyesi verecek, bu konuda ise Komite üyesi devletlerle, Türkiye Cumhuriyetinin yetkili kişi ve makamları hem temaslar yapacak, hem de PKK terörünün boyutları konusunda bu devletleri uyaracaklar ve özellikle DGM'nin yaptığı usuli hataların Öcalan hakkında verilen nihai hükmü etkileyecek nitelikte olmadığını ve bu nedenle yargılamanın yenilenmesine mahal bulunmadığını anlatmaya çalışacaklardır. Bakanlar Komitesi'nin bu konuda vereceği nihaî kararın bir yıl gibi uzun bir süre alabileceği göz önünde tutulursa, Türkiye'nin Komite üyelerini davanın 'Özel Şartları' yönünden aydınlatması için önünde yeterli bir süre vardır. Yeter ki, zaman israf edilmesin ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in bence çok yerinde olarak söylediği gibi, bu karara sağduyulu ve soğukkanlı yaklaşılarak ve Türkiye üzerinden bir şeyler elde etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürülmeyerek, birbirimize ve devletimize güvenimiz devam etsin. Türk hükümetinin bütün çabalarına rağmen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 'yeniden yargılama kararı' verdiği takdirde ise, yetkili Türk yargısının bu karara uyacağı ve fakat bu defa usule ait hatalara düşmeden yürürlükteki mevzuatı uygulayarak, Öcalan'ı yine aynı cezaya çarptıracağından kimsenin şüphesi olmasın.