Anayasa değişikliği paketi ve YÖK tasarısı

A -
A +

Nisan 2004 Perşembe günü "İnsan Hakları" dersinden çıktığımda, yanıma yaklaşan iki öğrecim, özetle, "Hocam, son Anayasa Değişikliği Paketi" ve özellikle "Kanun önünde eşitlik" başlıklı 10. madde değişikliği ile YÖK Yasa Tasarısı'ndaki değişiklik hakkında fikriniz nedir?" diye sordular. Ben de özellikle şu cevabı verdim: "Bilindiği üzere, Anayasının 10. maddesinde değişiklik amaçlayan son Anayasa Değişiklik Paketi, Kopenhag Kriterlerine uyum sağlamayı amaçlamakta ve bu 10 maddelik paketin 9 maddesi üzerinde iktidar ve muhalefet partileri arasında mutabakat sağlanmış bulunmaktadır. Sadece "Kanun önünde eşitlik" ile ilgili 10. maddede iktidar ile muhalefet arasında görüş ayrılığı çıkmış, muhalefet kadın-erkek eşitliğinin hayata geçirilmesini sağlamak için maddede, 1981 tarihli BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesinin, 4. maddesinin 1. fıkrasına benzer bir bu hükmün yer almasında ısrar ederken, hükümet bu konuda "Kadınlar ve Erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin hayata geçmesini sağlamakla yükümlüdür" hükmünü yeterli görerek 10. madde iktidar partisinin oyları ile bu şekilde kabul edilmiş ve Genel Kuruldan büyük çoğunlukla geçmiştir. Kanaatimce, bu düzenleme, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in de belirttiği gibi, kadın-erkek eşitliğinin hayata geçirilmesi için devlete pozitif bir yükümlülük getirmekte ve bu nedenle, yeterli bulunmaktadır. Kaldı ki, söz konusu 10. madde, sadece "Cinsiyet" bakımından değil, din, ırk, renk, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle "Kanun önünde eşitlik" düzenlediğine göre, Milletlerarası sözleşmelerde yer alan "Pozitif ayrımcılık" düzenlemeleri aynen Anayasaya geçirmenin, Anayasa tekniği ile bağdaşmadığı ve bunun Anayasayı lüzumsuz şekilde ayrıntılı ve uzun hale getireceği kanısını taşıyorum. YÖK Yasası Tasarısına gelince; bu konuda İmam-Hatip liseliler için ortaya çıkan yaklaşımda, Anayasa'nın 174. maddesinde "Koruma" altına alınan, 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Eğitimin Birleştirilmesi Kanununun gözönünde bulundurulması gerektiğine inanıyorum. Böyle olunca da, İmam-Hatip okullarının, dinî hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli memurların yetişmesi için kurulduklarını teslim etmek ve bu okulların, sadece Diyanet İşlerinin İmam-Hatip kadrosunu karşılayacak ve İlâhiyat Fakültelerine öğrenci verecek oranda kurulması gerekirdi.. Fakat maalesef gelip geçmiş hükümetler bunu yapmamış ve oluşturdukları "sorun"un sıkıntısını adeta AK Parti iktidarına yüklemişlerdir. Anayasanın "Din ve Vicdan Hürriyeti" başlıklı 24. maddesi, din ve ahlak ile din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulmasını düzenlediğine göre, İmam-Hatip okullarının, din görevlisi yetiştirmek dışında, memleket çocuklarına din ve ahlâk öğretmek için kurulduğunu ileri sürmek yersiz olduğu gibi, bu liselerden mezun olacak öğrenci sayısını ihtiyacın kat kat üstüne taşımak ve dolayısı ile, Eğitimin Birleştirilmesi Kanununa aykırı olarak, amacı saptırmak ve millî kaynak ve enerjiyi israf etmek demek olur. İşte bu nedenlerle bu konuda sivil kesimden gelen tepkilere ve 6 Mayıs 2004 tarihli Genelkurmay Başkanlığının açıklamasına katılıyor ve ayrıca 2003 Genel Seçimleri ile, 2004 Yerel Seçimlerinde, ortada bulunan bağımsız seçmenlerin "Yüzen oyları"nı kendi tarafına çekmeyi başaran AK Parti'nin, bu durumunu sürdürmesi için "dikenli" konulara sağduyu içinde yaklaşmasının önemini vurgulamak istiyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.