"Atatürk-Venizelos ruhu artık kapımızı çalmayacak mı?"

A -
A +

Yukarıdaki başlık, Hasan Cemal'in, 23 Ocak 2003 günkü Milliyet gazetesinde çıkan makalesinde sorduğu sorudur. Bana göre Hasan Cemal, memleketimizin en kaliteli gazetecilerinden biridir. Üniversitedeki öğrencilik yıllarında yakalandığı doğmatik Marksizm tutkusundan kurtulan ve bu suretle, adeta Bernard Shaw'un "20 yaşında Komünist olmayan" kalpsiz, 40 yaşından sonra "Komünistlik"te ısrar eden ise "akılsız"dır mealindeki sözünü doğrulayan ve bundan da önemlisi bu değişimini 1998'de yayınlanan "Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım" eserinde açıkça ilan etmek samimiyet ve dürüstlüğünü gösterdiği için de her konuda aynı düşüncede olmasak bile, Hasan Cemal'e ayrı bir sempatim ve saygım vardır. "Atatürk-Venizelos ruhu artık kapımızı çalmayacak mı?" sorusuna gelince, ben de Hasan Cemal gibi bu ruhun kapımızı çalacağına ve çalması gerektiğine inanmak istiyorum. Öncelikle vurgulanması gereken gerçek şudur: Türkiye, özellikle Yunanistan'a karşı ilişkilerinde, son zamanlardaki aksine bazı beyanlara rağmen, "Tarihin esiri" olmamıştır. Gerçekten, Milli Mücadeleyi başarıya ulaştırdıktan sonra Türk Dış Politikasını belirlemek görevini üzerine alan Mustafa Kemal, Türkiye'nin Misak-ı Mili sınırları ile tatmin edilmiş olduğunu kabul ederek ve Lozan'dan sonra Türkiye'de köklü değişiklikler öngören "Çağdaşlaşma" ve "Kalkınma" hareketleri için de barış ortamına ihtiyacı olduğu için barışçı politika izlemiştir. Nitekim Türkiye, Misak-ı Milli esaslarına sadık kalarak, sınırları dışında bırakılmış eski topraklar üzerinde herhangi bir iddiada ne Yunanistan'a, ne de diğer Balkan Devletlerine karşı bulunmamış, Lozan Andlaşması ile belirlenen sınırları gözeterek, Yunanistan başta olmak üzere bütün Balkan Devletleri ile yeniden ilişkiler kurarak ve ikili dostluk anlaşmaları yaparak, bunları 9 Şubat 1934'te Balkan Paktına dönüştürmüştür. Özellikle Yunanistan ile Türkiye arasında, başta mübadele anlaşmalarının uygulanmasından doğan hukuki sorunların ilişkileri germesi üzerine, emperyalist maceraların acı sonuçlarını tecrübe ile öğrenen Yunan Başbakanı Venizelos'un Yunan Meclisinde, 10 Şubat 1930'da yaptığı bir konuşma ile Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı izlediği dış politikada anî bir değişiklikle, Türkiye'nin barışseverliğini ve Yunanistan'a karşı saldırı niyeti olmadığına inandığını beyan etmesi üzerine, Mustafa Kemal liderliğinde Türkiye, bu uzatılan dostluk elini hemen sıkmış ve 10 Haziran 1930'da Ankara'da iki devlet arasındaki "Mübadele Sorunu" bir andlaşma ile çözümlenirken, Başbakan İsmet Paşa'nın daveti üzerine Venizelos 27-31 Ekim 1930 günlerinde Ankara ve İstanbul'u ziyaret etmiş, Ankara'da iki ülke arasında üç yeni andlaşma ve sözleşme imzalanırken, 1931 Yılının Ekim ayında Başbakan İsmet Paşa ile Dışişleri Bakanı, Tevfik Rüştü (Aras) Venizelos'un ziyaretini iade etmişlerdir. 1930 Andlaşması; Yunanistan'ın yeniden Türkiye aleyhine karada, denizde ve havada genişlemeye başlamak politikası demek olan Kıbrıs Olayları, Adaların Silahlandırılması, Kıt'a Sahanlığı, Karasuları ve Fır Hattı Sorunlarını oluşturmasına kadar, iki ülke arasında uzun bir barış ve dostluk dönemi kurmuştur. Böyle bir dönemi yeniden başlatmak, bugün AB'nin Dönem Başkanı olan Yunanistan Başbakanı Simitis'in, 1930'da Venizelos'un yaptığı gibi Türkiye'ye dostluk elini samimiyetle uzatmasına bağlıdır. Bu dostluk elinin Türk Hükümeti tarafından derhal ve hararetle sıkılacağına içten inanıyorum...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.