İki gün sonra, 10 Kasım 2002 Pazar günü, Milli Mücadele Lideri ve Cumhuriyetin Kurucusu M.K Atatürk'ü bir kere daha milletçe anacak ve bu törenleri "Atatürk Haftası" boyunca sürdüreceğiz. Atatürk bundan 64 yıl önce ve 57 yaşındayken aramızdan ayrıldığına göre, bugün yaşasaydı 121 yaş gibi bir fani insan için hemen hemen imkansız olan bir yaşta bulunacaktı. Diğer taraftan Atatürk öldüğü yıl dünyaya gelenler bugün 65 yaşında olduğuna göre, Türk Milletinin çok büyük çoğunluğu Atatürk'ü "Kişi Atatürk" olarak değil düşünce ve bize bıraktığı eserleri ile "Fikir Atatürk" olarak inanmakta ve hatırlamaktadır. Bu itibarla "Atatürk'ü anma Tören ve Toplantıları"nın bir "Matem Havası" içinde değil fikir ve düşünce düzeyinde yapılması önemi taşır. Atatürk'ün dünyaca kabul edilen ve bilinen belli başlı iki niteliğinden biri "Ulusal mücadele" diğeri ise "Çağdaşlaşma" hareketinin eşsiz lideri olmasıdır. Nitekim 9 Eylül 1922'de düşman denize dökülüp İzmir geri alındıktan ve Milli Mücadele Savaşı kazanıldıktan sonra Atatürk'ün "Asıl iş şimdi başlıyor" sözleri ile Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin ikinci ve esas aşaması olan "Çağdaşlaşma-Modernleşme" hamlesine hız verdiğini biliyoruz. Nitekim, UNESCO'nun, Atatürk'ün 100. Doğum Yıldönümü dolayısı ile 1981'de anılmasına karar verirken, Mustafa Kemal'in dünyada eşi olmayan bir "Ulusal Mücadele" ve "Çağdaşlaşma" önderi niteliğini gözönünde tuttuğuna ve kararında "Atatürk'ün gelecek kuşaklar için örnek bir üstün kişi eylemleri her zaman barışı, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünde gerçekleşen bir devlet kurucusu, Sömürgecilik ve emperyalizme karşı açılan savaşların ilk lideri ve olağanüstü bir devrimci olduğu" gerekçesine dayandığını görüyoruz. Bilindiği üzere Atatürk İstiklal Savaşını kazanmak ve Cumhuriyet kurmak için Türk Milletinin ne gibi zorlu ve dikenli yollardan geçtiğini anlatan "Büyük Nutuk'unu 15-20 Ekim 1927 günlerinde toplanan 2. CHP kurultayında 36 saat 3 dakikada okuduktan sonra "En Büyük Eserim' dediği Cumhuriyeti Türk Gençliğine bir "Edebi Şaheser" olan Gençliğe Hitabesi ile emanet eder. Fakat Atatürk'ün eserini emanet ettiği Türk Gençliği "Nitelikli" birer insan olarak yetişmek zorundadır. Daha 1922'de yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri eğitimin sınırı ne olursa olsun, en evvel, Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine düşman olan bütün etkenlerle savaşma lüzumu öğretilmelidir" diyor ve 1936'da Türk Gençliğine şöyle hitap ediyordu, "Batı senden çok geri idi. Eğer bugün Batı bir yükselme gösteriyorsa, Ey Türk Çocuğu o kabahat da senin değil senden öncekilerin affedilmez ihmalinin sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki çok zekisin, malûm, fakat zekânı unut daima çalışkan ol. 1924'te de öğretmenlere hitap ederken "Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yani kuşakları bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir diyen Atatürk, 1937'de son defa olarak TBMM'yi açarken verdiği söylevde "Büyük Davamız en medeni ve en üst refah seviyesinde bir millet olarak varlığımızı yükseltmektir." diyor daha önce Cumhuriyeti 1923'te kurduktan sonra gerçekleştirdiği reformlarla Türkiye'yi bugün AB'ye götüren yolları ilk defa açıyordu. Atatürk'ü silâh arkadaşları ve aziz şehitlerimizle birlikte, ölümünün 64. yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Not: 3 Kasım 2002 milletvekili seçimlerinin devlet ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Seçim sonrasının geniş değerlendirmesini bundan sonraki yazımda yapacağım. İ.G.