Avrupa Komisyonunun yeni başkanı

A -
A +

9 Haziran günü bir araya gelen 25 AB üyesi Hükümet Başkanlarının, oy birliği ile ve fakat büyük sürpriz yaparak, Portekiz Başbakanı Jose Manuel Durâo Barroso'yu, İtalyan Romano Prodi'den boşalacak olan "Avrupa Komisyonu" başkanlığına seçtiğini medya haberlerinden biliyoruz. Bugüne kadar ülkesi dışında çok az tanınan Barroso, Portekiz'de çok genç yaşlarda politikaya karışmış ve 1970'li yıllarda, Maocu bir aktivist olarak, Lizbon'un duvarlarına Kapitalistlerin karikatürlerini çizerken, Proletarya Diktatörlüğünü övmüştür. Bizzat Barroso'nun Brüksel'de medya mensuplarına açıkladığı üzere, 1970'lerdeki Portekiz Devrimi esnasında ülkede sadece Sovyet ve Çin Komünist taraftarı iki siyasi parti mevcut bulunuyor. Barroso da Lizbon Üniversitesinin bir öğrencisi olarak, daha "İlerici" bulduğu Çin taraftarı Maoistler arasında yer alıyordu. Daha sonraları ise, bir "Gençlik Hastalığı" olan Komünizmden kurtulan Barroso'nun, gerçekte bir "Merkez Sağ" partisi olan Sosyal Demokrat Parti'de yer aldığını ve AB'nin serbest piyasa kampında ekonomik reform ve Avrupa'nın liberalleşmesi politikasını savunduğunu görüyoruz. Diğer taraftan, bir "Merkez Sağ Lideri" olarak Barroso'nun, bütçe kesintilerinden ve izlediği özelleştirme politikasından dolayı, ülkesinin emekçileri olan proletarya ile ilişkilerinin hiç de iyi olmadığını işaret edeliml. İngilizce, Fransızca ve İspanyolcayı iyi bilen ve konuşan 48 yaşındaki Barroso'nun, Angola'da barışın sağlanması sürecinde önemli hizmetleri ve milletlerarası deneyimi bulunduğu vurgulanmaktadır. Başlangıçta Avrupa Komisyonu Başkanlığı adaylığı arasında hiç adı geçmeyen Barroso'nun, bu göreve oy birliği ile seçilmesini, gözlemciler, en kuvvetli adayların bazı üye devletlerin itirazı ile karışlaşması sonucu, bu göreve geldiğini, kısaca Barroso'ya seçim kazandıran, iki faktörden birinin "Az tanınmış olması" diğerinin ise "AB üyesi devletlerden hiçbiri ile ilişkisinin kötü olmaması" gösterilmektedirler. Jose Manuel Durâo Barroso'nun, 1985-1995 döneminin çok başarılı ve parlak Avrupa Komisyonu Başkanı Fransız Jacques Delors'un seviyesini ve başarı çizgisini tutturması beklenmemekle birlikte son iki başkan Jacques Santer ve Romano Prodi'den daha başarılı bir "Yönetici" ve "Bürokrat" olabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan, Irak savaşından kısa bir süre önce Azor Adalarında yapılan bir zirve toplantısına evsahipliği yapan Barroso'nun ABD, İngiltere ve İspanya temsilcileri ile gerçekleştirdiği toplantılarda samimi bir NATO taraftarı olarak ABD'nin sempatisini kazandığı bildirilmekte ve Avrupa'nın bütünleşmesinden yana olan Barroso'nun hararetli bir "Federalist" olmadığı da vurgulanmaktadır. Bütün mesele Barroso'nun, AB'de mevcut farklı kişiler ve görüşler arasında denge kurması, yani "Tarafsız" bir Başkan olması noktasında toplanmaktadır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.