"Avrupa neden Türkiye'ye ‘evet' demelidir?"

A -
A +

Yukarıdaki başlık, 1843 yılından beri yayınlanan ve bugün dünyadaki ekonomik ve siyasal kamuoyunun oluşumunda ve etkilenmesinde büyük ağırlığı olan İngilizlerin ünlü haftalık "The Economist" dergisinin 18-24 Eylül 2004 tarihli sayısında yayınlanan baş makalenin başlığından alınmıştır. Bu yazıda, "AB, Türkiye ile müzakere görüşmelerine başlamalı mıdır" sorusu sorulduktan ve Türkiye'nin Avrupa Koseyinden NATO'ya kadar bütün büyük Avrupa örgütlerinde yer aldığı vurgulandıktan sonra yazar, Türkiye üyelik kriterlerini gerçekleştirdiği takdirde, bu sorunun cevabının "evet" olması gerektiğini vurgulamakta ve AB'nin, Orta Avrupa'daki eski Komünist ülkelerin çoğunu kulübüne aldığını hatırlatmaktadır. Makaleye göre Türkiye'nin AB'ye girmesini zorlaştıran başlıca dört faktör bulunmakta ve bunlar, Türkiye'nin çok geniş, çok fakir, sadece çok küçük bir kısmı Avrupa'da yer alan ve Müslüman olan bir ülke olmasından kaynaklanmaktadır. Ne var ki, bu dört faktörü dile getiren makale, her birine karşı inandırıcı cevaplar vermektedir. Bu cevapları şöyle özetleyebiliriz: Bugün nüfusu 71 milyonu bulan Türkiye, ileride nüfus bakımından Almanya'yı geçerek AB içinde en çok oya sahip bir ülke haline gelse bile, hiçbir zaman AB toplam nüfusunun %15'ini aşamayacağı gibi, AB'de yer alan 28 veya 30 üye ülkeden sadece biri olacaktır. Türkiye'nin, nüfus başına düşen GDP bakımından, bugün AB'de yer alan 25 üyenin ortalamasının ancak % 29'una sahip olması, müzakerelerin en az on yıl süreceği ve Türkiye'nin parasal destekten ziyade, yabancı yatırımı istemesi gerçeği karşısında, önemli değildir. Türkiye'nin bir Avrupa ülkesi olmadığı iddiasına karşı makale yazarının cevabı şudur: "Türkiye'nin, ülkenin en büyük şehri olan İstanbul da dahil olmak üzere bir bölümünün, Avrupa kıt'asında bulunduğunu kimse inkâr edemez. AB'ye yeni katılan Kıbrıs'ın ise, Türkiye'nin Başkenti Ankara'dan da daha doğuda bulunduğu herkesçe bilinmektedir. Türkiye'nin bir İslam ülkesi olduğu itirazı ise makalede şöyle cevaplandırılmaktadır: AB'nin bir "Hıristiyan Kulübü" olmadığı ve bugün bile en az 12 milyon Müslümanın AB sınırları içinde yaşadığı unutulmamalı" "İslam'ın Laik ve Liberal Demokrasi ile bağdaşmadığı iddiasının ise Atatürk'ten beri Türk Hükümetlerinin uygulamakta olduğu "Laik" politikalar ve Türkiye'nin oluşturduğu "Demokratik Kimlik Kartı" ile cevaplandırıldığı hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. The Economist'in bu sayısında yer alan "Türkiye ve AB" başlıklı özel raporda derginin Türkiye lehine vurguladığı diğer önemli hususları ise, bir başka yazımda ele alacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.