24 Kasım 2002 günü Avusturya'da yapılan genel seçimlerde seçmen yabancı düşmanı ve AB'nin genişlemesine muhalefet eden ırkçı ve demagog lider Jörg Haider'in popülist Özgürlük Partisi'nin 1999 seçimlerinde %27 oranında aldığı oyları %10.2'ye indirirken, Başbakan Wolfgang Schüssel'in Halkçı Partisi'ne %42 oranında oy vererek bu partiyi merkez sağın ana partisi haline getirdiğini medya haberlerinden hatırlıyoruz. Oysa, son 16 yıl zarfında aşırı sağın popülist lideri Jörg Haider'in Avusturya'nın iki başlıca partisi olan hem merkez soldaki Sosyal Demokrat, hem de merkez sağ Halkçı Parti'den oyları hortumlayarak, lideri olduğu Özgürlük Partisi'ni sosyal demokratlardan sonra ülkenin en güçlü partisi haline getirdiğini biliyoruz. İşte 24 Kasım 2002 Seçimleri bu duruma son vermiş ve Başbakan Schüssel'in merkez-sağ Halkçı Partisi, yukarıda söylediğimiz gibi oyların %42'sini alarak, 1966'dan sonra ilk defa olarak en güçlü parti haline gelmiştir. Jörg Haider bu hezimetten hemen sonra parti liderliğinden istifa edeceğini söylemiş, fakat ertesi günü bu fikrinden vazgeçmiştir. Jörg Haider'in liderliğindeki Özgürlük Partisi'nin %17 oranında oy kaybetmesinin başlıca nedenini yine Haider'in tutarsız davranışlarında aramak yanlış olmaz. Gerçekten Jörg Haider'in popülist Özgürlükçü Partisi, 2000 yılında Halkçı Parti ile birlikte koalisyon hükümeti oluşturduğu zaman Avrupa'daki birçok politikacı tarafından "Batı demokrasisine tehdit" olarak nitelenmiş buna rağmen, Halkçı Parti'nin lideri ve Başbakan Wolfgang Schüssel, risk alarak ve milletlerarası alandaki büyük eleştirilere rağmen, Haider'in partisine koalisyonunda sahip çıkmıştır. Ne var ki, bu aşamada 52 yaşındaki demagog Haider geçimsizlik ve huysuzluğunu bir kere daha ortaya koyarak ve özellikle partisinin muteber kişilerinin kendisinden uzaklaştığını görerek, başı boş ve sorumsuz beyanlarla, partisini Avusturya'da kurulu düzene karşı bir "Protesto Hareketi"ne dönüştürmüş, bu arada Saddam Hüseyin'e bir dostluk ziyaretinde bulunarak, kendisine oy veren birçok seçmenin merkez sağdaki Halkçı Parti'ye yönelmesine neden olmuştur. Jörg Haider bunlarla da yetinmemiş, kendisinin ırkçı tutumundan dolayı onun yerine Özgürlük Partisi'nin başkanlığına getirilen ve koalisyon hükümetinde başarılı bir başbakan yardımcısı görevinde bulunan Bayan Ricss-Passer ve koalisyon hükümetinde bulunan Özgürlük Partisi'nin koalisyondaki üyelerini istifayı zorlamış ve bu suretle Başbakan ve Muhafazakar Halkçı Parti'nin lideri olan Schüssel'i, Haider ve partisini sandığa gömen erken genel seçimleri 24 Kasım'da yapmağa adeta mecbur bırakmıştır. Jörg Haider'in bütün bunlarla yetinmeyerek, Avusturya Hükümeti'nin 18 adet jet avcı uçağını AB ülkelerinden alınması kararına muhalefet ederek "Askeri Lobi"yi de karşısına alması seçmen arasındaki desteği büsbütün kaybetmesine ve seçimlerde büyük yenilgiye uğramasına yol açmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, Jörg Haider'in Avusturya siyasi hayatında yeniden ağırlık kazanması için epey zamanın geçmesi gerekecektir. Bu olayın bir kere daha ortaya koyduğu büyük gerçek şudur; Politika, çatışmadan ziyade uzlaşma sanatıdır.