Başbakan Erdoğan, ABD'ye yaptığı çalışma ziyaretini tamamlayarak, 11 Haziran 2005 günü yurda dönmüş bulunuyor. Başbakan'ın bu ziyaret esnasında Başkan Bush, Başkan Yardımcısı Cheney ve Kongre Üyeleri ile görüşmeler yaptığını ve bu arada BM Genel Sekreteri Annan ile özellikle Kıbrıs ve Irak konusunda görüştüklerini ve Kıbrıs konusunda kalıcı bir çözüme varılması yönünde mutabakata vardıklarını medya haberlerinden öğreniyoruz. Kanaatimce, bu ziyaretin en önemli sonucu, Türk-ABD İlişkileri konusunda ortaya çıkan olumsuz spekülasyonlara son vermesi olmuştur. Gerçekten ABD'de Türkiye'deki 'ABD karşıtlığı-Anti Amerikanizm' akımının kuvvetlendiği kanaati doğmuş ve bu kanaat ABD-Türkiye ilişkilerini olumsuz şekilde etkilemeye başlamıştı. Oysa, Türkiye'de belirli ideolojik çevreler istisna edilirse ABD'ye değil, sadece Bush yönetiminin Orta Doğu Politikasına yönelik -ve diğer birçok ülkede görülen- bir tepki oluşmuştu. Diğer taraftan, ABD'nin Irak'taki PKK varlığına seyirci kalmasının Amerikan karşıtı çevrelere bir malzeme oluşturduğu da inkâr edilemez. Bu nedenle ABD'nin Başbakan Erdoğan'ın ABD ziyareti esnasında Kuzey Irak'taki 150 PKK'lı terörist için yakalama emri çıkarması, ABD Dışişleri Bakanlığının müdahalesi ile Ermeni iddialarını tanıyan ABD'nin Erivan Büyükelçisi Jons Evans'a verilecek ödülün ABD Dışişleri Bakanlığının müdahalesi ile geri çekilmesi ve bir süre önce KKTC'yi ziyaret eden Kongre heyeti başkanının Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna son verilmesi konusunda Dışişleri Bakanı Rice'ı harekete geçmeye çağırması gibi gelişmeler Türk kamuoyunda olumlu hava oluşturmuştur. Bunlara ilave olarak, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın ABD televizyonu PBS'ye verdiği demeçte 'AB verdiği sözü tutsun' sözleri ile destek vererek, Türkiye'nin Avrupa ile bütünleşmesinin 'güçlü bir Avrupa'ya duyulan ihtiyacın gereği olduğu görüşünü savunan Başkan Bush'un kanaatini, Fransa ve Hollanda'daki referandumlardan sonra da vurgulaması çok yerinde olmuştur. Başbakan Erdoğan'ın ABD'den dönüş yolunda uçakta Türk gazetecilerine söylediği "Küresel bir güç olarak ABD gibi AB de Türkiye'yi gözardı edemez. AB ise ancak Türkiye sayesinde Hristiyan Kulübü olmayacaktır. Suriye'de demokratik adımlar atılacaksa bu Geniş Orta Doğu Projesi Çerçevesinde yer alacak ve Özgür Dünya birlikte kurulacaktır" sözlerine ben de katılıyor, Başbakan Erdoğan'ın ziyareti esnasında, ABD'deki güçlü Yahudi Kuruluşlarından 'Anti Defamation League-Lekeleme (İftira) Karşıtı Birlik'in kahvaltı toplantısında yaptığı konuşmadaki 'Musevi düşmanlığının utanç verici bir akıl hastalığı tezahürü' olarak niteleyen Erdoğan'ın bu beyanlarının, ABD'deki Yahudi Lobisinin desteğini kuvvetlendirmek bakımından çok yerinde olduğunu düşünüyorum.