Biyolojik silah ve terörizm tehlikesi

A -
A +

Türk medyası hemen, hemen bütün dikkatini Türkiye'nin AB üyeliği, Kıbrıs meselesi ve Irak'a karşı yapılacak askeri harekâtın Türkiye'nin ekonomisine getireceği yüke çevirirken, günümüzde ve özellikle bölgemizde gündeme gelen biyolojik silah tehdidine nerede ise hiç ilgi göstermemektedir. Oysa, ABD birkaç yıldan beri bu konuda gerekli hazırlıkları yapmakta son zamanlarda günümüzde "Bioterrorism"in oluşturduğu tehlikenin farkına varan birçok ülke, telaşa kapılarak, bu konuda gerekli güvenlik tedbirlerini almakta adeta birbirleri ile yarışmaktadır. 11 Eylül 2001 Günü ABD'ye yapılan terörist saldırıdan sadece 6 gün önce, Senato'da konuşan Deleware Senatörü Joseph Biden, ABD'ye yapılacak biyolojik saldırı tehdidinin füze tehdidini gölgede çoktan bıraktığını söylemiş, nitekim bu konuşmadan kısa bir süre sonra ABD'de bazı politikacılar ile gazetecilere yollanan mektuplara yerleştirilmiş şir-i pençe virüsleri beş kişinin ölümüne yol açarken, o ortamda bulunan binlerce kişiye yüksek miktarda antibiyotik tedavisi uygulanarak, oluşturulmak istenilen salgın önlenmiştir. Diğer taraftan, 1995 Yılında Aum Shinrikyo adlı bir Japon tarikatının Tokyo metrosuna Sarin sinir gazını fışkırtarak, terörist bir eylemde bulunduğunu hatırlıyoruz. Doğrusu istenirse, biyolojik silahların arzettiği tehlike çok eskiden anlaşılmış, daha 14. Yüzyılda kuşatılmış şehirleri teslim almak için bunların içine vebadan ölmüş insan cesetleri fırlatılarak, bu şehirler içeriden çökertilmiştir. Bunun gibi, büyük askerî güçlerin 20. Yüzyılda, biyolojik silahlar ürettiklerini ve fakat bu silahları "Askeri" değerini tam hesaplayamadıkları ve özellikle bu tür silahlara karşı dünyada duyulan nefret duygularını üzerlerine çekmekten, çekindikleri için, bu silahları biribirlerine karşı kullanmadıklarını biliyoruz. Bunun sonucu olarak, biyolojik silahların kullanılması, 1925 Tarihli Cenevre Protokolü ile yasaklanmış ve 1975'te Biyolojik Silahlar Sözleşmesi imzalanmıştır. ABD biyolojik silahlar üzerindeki çalışmaları durdururken, 17 ülke bu alandaki kapasitelerini koruyarak devam ettirmişlerdir. Bu ülkeler arasında Küba, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore, Sudan ve Suriye gibi ABD'nin listesinde terörizmi destekleyen devletler olarak bilinen 7 ülkenin yer alması endişeleri arttırmaktadır. Nitekim, Birleşmiş Milletler Silah Denetçilerinin 1998'de Irak'tan kapıdışarı edilmeden önce binlerce litre tutarında Şir-i pençe ve diğer virüsleri içeren malzemeyi tahrip ettikleri bildirilmektedir. Biyolojik silahlar arasında özellikle çiçek hastalığı virüsünün önem taşıdığı, bunun da nedeninin, çiçek hastalığının 1979'dan bu yana bütün dünyada tamamen kökünün kazınmasından dolayı aşılama kampanyaları yıllardan beri durdurulduğu için, insanların çiçek virüsüne karşı tamamen savunmasız hale geldiklerinden kaynaklandığı bildirilmektedir. Bu nedenle, ABD'den başlayarak, Avustralya, İsrail, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya ve diğer birçok ülke, bir taraftan çiçek aşısı stoku yapmakta, diğer taraftan vatandaşlarını kademeli olarak aşılama planları hazırlamaktadır. Fakat, biyolojik silahlar çiçek virüsünden ibaret olmayıp bunlar arasında şir-i pençe, veba, kolera, sarı humma ve ensefadit olarak bilinen beyin iltihabı gibi bulaşıcı ve öldürücü hastalıklara yol açan virüs ve bakteriler yer almaktadır. Dileğimiz memleketimizdeki ilgili kurumların da "Biyolojik Terör"e karşı bütün tedbirleri zamanında alarak yürürlüğe sokmasıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.