4 Eylül 2005 günü, Hak ve Özgürlükler Partisi (Hak-Par)'ın girişimi ile Ankara'da bir araya gelen ve sözde PKK ve DEHAP muhaliflerinden oluşan grup temsilcilerinin gerçekleştirdiği toplantıda konuşan üyelerden birinin "Bu devlet, bu bayrak hepimizin değil" dediğini, "Kürt-Der" sözcüsünün ise "200.000 Kıbrıslı için devlet istiyoruz, 35 milyon (!) Kürt'e devlet yok" tarzında konuştuğunu, aynı gün PKK yandaşları ise İstanbul'da 12 ayrı noktada olay çıkarır ve polislere, araçlara, iş yerlerine molotof kokteyli atan 88 kişi gözaltına alınırken, Öcalan'a destek için Gemlik'te yürüyüş yapmalarına izin verilmeyen grubun araçlarına Bozüyük'de saldırılarda bulunulduğunu ve grubun linç edilmekten, jandarma ve polis tarafından büyük güçlükle kurtarıldığını gazete ve TV haberlerinden öğreniyoruz. Bu haberleri dinledikten ve okuduktan sonra, "sözde PKK muhalifi bu gruplarla, PKK ve DEHAP arasında ne fark var?" diye kendi kendime soruyor ve fakat bu sorunun cevabını veremiyorum. Ankara'da yaklaşık 200 kişinin katıldığı toplantıda sözde PKK karşıtı olan temsilcinin "Bu devlet ve bu bayrak hepimizin değil" sözlerine ise, bence verilmesi gereken cevap şudur: "Bu devlet ve bu bayrağı beğenmiyor ve benimsemiyorsan, kendine beğendiğin devlet ve bayrağı seçmekte serbestsin". Nitekim bu düşüncede olanların başka devletlere iltica ettiklerini ve "Vatan" aleyhine oralardan faaliyetlerde bulunduğunu biliyoruz. Kürt kökenli Türk vatandaşlarının büyük çoğunluğunun hem bu devleti, hem de bu bayrağı gönülden benimsediğini biliyor ve bu nedenle, bozguncu grupların "Bölücü" beyan ve eylemlerine uymamalarını ve provokasyonlara gelmemelerini diliyorum. Zira öyle anlaşılıyor ki, 3 Ekim 2005 tarihi yaklaştıkça, "Bölücü Mihraklar" kendilerini dünya kamuoyu önünde "Mağdur" duruma düşürüp, Türkiye aleyhine hava oluşturmak için, bu tür tahriklere devam etmek niyetindedirler. Hiç şüphe yok ki, bu konuda bütün vatadaşların serinkanlılıklarını koruması kadar, jandarma ve polisten oluşan kolluk kuvvetlerinin kamu düzenini bozan veya bozmakla tehdit eden her hareket ve toplantıyı, gerekirse kuvvet kullanarak zamanında dağıtması ve suç işleyen sonumluları derhal adli mercilere teslim etmesi yani hem önleyici idari kolluk hem de sanıkları adliyeye teslim eden adli kolluk görevlerini titizlikle yapması gerekir. Not: Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması öngürülürken, İstanbul 4. İdare Mahkemesi'nin bir ara kararı ile ertelenen "İmparatorluğun Son Dönemi'nde Osmanlı Ermenileri Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" konferansının Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleşmesi çok iyi olmuştur. Zira bu suretle Avrupa'daki Türkiye karşıtlarına Türkiye'nin AB ile müzakerelere başlamasını engelleme fırsatı verilmezken, "Bilimsellik" ve "Demokrasi" kavramlarının arkasına sığınıp bu esasların gereklerini gözetmeyen konferans içerden ve dışardan haklı tepkilere yol açmış, Osmanlı Tarihi'nden habersiz bazı sözde akademisyenler kendilerini küçük düşürmüşlerdir. İ.G.