Cumhuriyetin 100. Yıldönümü 2023'te, Türkiye'yi dünyada güçlü bir devlet yapmayı amaçlayan 'Forum İstanbul'un 26-27 Mart 2002 günlerinde İstanbul'da yaptığı ilk tolantıda AB'ye alternatif aranmaması gerektiği, Türkiye'nin umudunun AB üyeliği olduğu ve 'Çağdaşlığın alternatifi yok' ifadesiyle çağdaşlaşmanın AB dışında bir alternatifi bulunmadığı görüşünün dile getirildiğini medyada çıkan haberlerden biliyoruz. Öncelikle vurgulanması gereken gerçek şudur: Türkiye'nin bırakınız AB'yi, Batı Dünyası dışından kalmasını arzulayan birtakım aşırı Sağ ve Sol uçlar istisna edilirse, ülkemizi AB dışında tutmak isteyenlerin varlığından bahsetmek iftiraların en büyüğü olur. Aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu birçok kimsenin dile getirdiği görüş; AB, Kopenhag Kriterleri arasında yeralmayan yeni şartlar ileri sürdüğü ve Türkiye'nin AB'ye üyeliğini sonsuz olarak ertelemeye kalkıştığı takdirde, Türkiye'nin elini kolunu bağlayarak AB'nin kapris ve keyfi davranışı karşısında oturup beklenmemesi gerektiğidir. Nitekim şimdiden AB'nin, Kıbrıs ve sözde Ermeni Soykırımı gibi Kopenhag Kriterleri arasında yer almayan şartları gündeme getirdiğini biliyoruz. Evet, Türkiye 200'den fazla yıl önce başlattığı 'Kısmi' çağdaşlaşma hareketini 'Atatürkçü Model'e dayanarak, Cumhuriyet döneminde laiklik temeline oturtup "Total Çağdaşlaşma"ya dönüştürmüş ve bu süreci çabuklaştırmak ve böylece Atatürk'ün Cumhuriyetimize hedef olarak gösterdiği "Türk Milletinin en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığını yükseltmek" idealine ulaşmak, için AB Tam Üyeliğine talip olmuştur. Oysa, AB 1995'te Türkiye ile gerçekleştirilen Gümrük Birliği sayesinde, yıllardan beri geniş Türk Pazarından yararlanırken, durmadan Türkiye'nin önüne yeni yeni engeller çıkarmakta, bu durum ve özellikle AB seçmeninin sadece %30'unun Türkiye'nin üyeliğine olumlu bakması ve AB'nin şimdiden Yeni Aday Üyelere eskilerine nazaran bir 'İkinci Sınıf Statü' ileri sürmesi karşısında, Türkiye'nin, 'AB bizi oyalamağa devam ettiği takdirde takınacağımız tavır ne olmalıdır?' sorusunu sorması ve buna cevap veya cevaplar araması doğal değil midir? Evet 'Forum İstanbul'da söylendiği gibi 'Çağdaşlığın Alternatifi Yok' Ne var ki çağdaşlaşmanın AB dışında bir alternatifi olmadığını kim iddia edebilir? Nitekim Türkiye 1920'lerden bugünlere Batı'yı hedef alan 'Atatürkçü çağdaşlaşma Modeli' ile gelmedi mi? Kaldı ki günümüzde çağdaşlaşmanın AB dışında da bir alternatifi bulunabileceğinin en çarpıcı örneği, bir Avrupa Ülkesi AB üyesi olmayan Japonya'nın 'Batı Modeli'ne uygun olarak gerçekleştirdiği çağdaşlaşmadır. Gerçekten AB'nin ekonomik yönden en güçlü ülkesi Almanya'nın nüfus başına milli geliri 25.750 dolarken, 127 milyon nufuslu Japonya'nın nüfus başına düşen milli geliri 35.000 dolara yaklaşmakta ve bu ülkenin 4.347 milyar dolara ulaşan milli geliri Almanya'nın milli gelirinin iki katını aşmaktadır. İşte bütün bu nedenlerle, AB, Türkiye'ye "ayırımcı" bir tutumu sergilemeğe devam ettiği takdirde 'Batı Modeli'nden ayrılmamak şartı ile Türkiye'nin AB'ye Hayır demesi bile gayet doğaldır. Kısaca ben de Türkiye'nin diğer aday ülkelerle aynı şartlarda, yani "Onurlu bir şekilde" AB üyesi olması gerektiği görüşünü savunuyor, fakat AB'den gelen bütün olumsuz davranışlara rağmen, Türkiye'nin AB arka bahçesinde süresiz bekletilmesini adeta onaylayan "AB Muhipleri"nin davranışlarını ve görüşlerini paylaşmıyorum.