Avrupa Komisyonunun 6 Ekim 2004 tarihli AB İlerleme Raporu ile gündeme gelen ve Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun Raporu ile daha da şiddetlenen "Azınlıklar ve Kimlik" tartışmaları üzerine, Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Genelkurmay Başkanı'nın Cumhuriyetin 81. Yıldönümü dolayası ile yayınladıkları bayram mesajlarında: Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halkına Türk ulusu denir" tanımına dayanarak, Türklüğün "Üst Kimlik" olduğu gerçeğini vurguladıklarını ve daha sonra Genelkurmay 2. Başkanının da aynı görüşü dile getirdiğini biliyoruz. Gerçekten, "Azınlıklar ve Kimlik" konusunda yaptığımız tartışmalarda "Çok Kültürlülük" ile "Çok ulusluluk" arasındaki farkı gözden kaçırdığımızı, yani bu iki kavramın birbirinden tamamen farklı olduğu, gerçeğini görmezlikten geldiğimizi düşünüyorum. Şöyle ki: Bir ulus-devlet olan Türkiye'de "Çok Kültürlülük"ten söz edilebilir, fakat "Çok Ulusluluk"tan söz edilemez. Nitekim, bu anlamda olmak üzere; "Türk Kültür Tarihî" adlı eserinde kültürün özellikleleri üzerinde duran Prof. Şerafettin Turan, kültürün "Birlik içinde çokluk" özelliği hakkında özetle şunları söylemektedir. Ulusal boyutta da ele alınsa, toplumların kültürleri daha dar kapsamlı birtakım kültürlerden oluşmaktadır... Ulusal kültür bütününü oluşturan bu basamak ya da dilimlere, bakış açılarına göre, kimi kez "Alt Kültürler" ya da "Bölgesel, Yöresel Kültürler" denilmektedir. Genel Kültürler arasında, doğal olarak ayrıntılarda bazı farklar vardır. Önemli olan, bu ayrılıkların bütün ile temelde bir aykırılık, çelişki göstermemesidir. Eliot'un belirttiği gibi, bireyin kendini hem doğup büyüdüğü çevrenin, bölgenin, hem de içinde yaşadığı ulusunun birer üyesi olarak görmesi çok önemli bir psikolojik etkendir. Kanaatime göre Prof. Turan'ın söz ettiği kültürün "Birlik içinde çokluk" özelliğini bugün ABD'nin oluşturduğu örnekte görmek mümkündür. Bilindiği üzere, Kuzey Amerika kıtasının doğu kıyısına sıkışmış ve sadece tarım ile uğraşan Britanya asıllı, 4 milyon nüfuslu bir ülkenin 1787 tarihli ve dünyanın en eski yazılı anayasası olan Federal Anayasanın 217 yıllık uygulanışı zarfında, bugün ileri teknolojiye dayanan ve âdeta bütün kıt'ayı doğudan batıya kapsayan, çok dinli ve çok etnik kökenli, 300 milyon nüfuslu süper güce dönüşen ABD'nin 1787 tarihli Federal Anayasasının uzun ömürlülüğünün başlıca nedeni, Amerikalı siyaset bilimi profesörü Everett Carl Ladd'ın 1988'de Dialogue" dergisinde yayınladığı makalesine göre, "Americanism, Amerikanlık" olarak nitelenen bir "Üst Kimlik"e dayanmasıdır. Prof. Ladd'a göre: Bu kavram ve düşüncenin temelinde ise, çeşitli etnik kökenlerden gelen ve fakat aynı siyasal düşünceye ve değerlere bağlı bulunan halkın yani "Amirakan Milleti"nin oluşturduğu "Amerikan Birliği ve Beraberliği" yatmaktadır. Nitekim, bu "Amerikan Birlik ve Beraberliği" tehlikeye düşünce, 1861-1865 İç Savaşında Amerikalıların yani Amerikan Milletinin, bu temel anayasa ilkesini yaşatmak için, 618.000 kişinin hayatına malolan mücadeleyi göze aldığını biliyoruz.