Bu yılki 29 Ekim, 29 Ekim 1923'te ilân edilen Cumhuriyetimizin 78. Yıldönümüdür. Türkiye'yi Cumhuriyete götüren o günlerdeki ve görünürdeki neden: Hükümet oluşturma zorluğuydu. 2 Mayıs 1920 Tarihli İcra Vekilleri Heyetinin Seçimine Dair Kanun, bakanların doğrudan doğruya ve ayrı ayrı Meclis tarafından gizli oyla seçilmesini ön görürken, kanunun 2. maddesinde 4 Kasım 1920'de yapılan değişiklikle, bakanların TBMM Başkanı tarafından gösterilen adaylar arasında gizli oyla ve salt çoğunlukla, Meclisçe seçilmesi esası kabul edilmiş, ne var ki 8 Temmuz 1922'de kabul edilen 244 Sayılı Kanunla eski usule dönülerek ve vekillerin doğrudan doğruya ve ayrı ayrı Meclis tarafından gizli oyla seçilmeleri esası benimsenerek hükümet oluşturma ve sürdürme zorluğu ortaya çıkmıştır. Bu değişiklik üzerine, 9 Temmuz 1922'de Fevzi Paşa başkanlığındaki Hükümetin istifa ettiğini ve 12 Temmuz'da Meclis tarafından Rauf Bey Başkanlığındaki Hükümetin oluşturulduğunu görüyoruz. 1921 Anayasasına göre TBMM reisi vekiller heyetinin de tabii reisi olduğuna göre İcra Vekilleri başkanının fazla yetki ve serbestisi olmamakla birlikte, Mustafa Kemal'in "Büyük Nutuk"ta söylediği gibi; 8 Temmuz 1922 değişikliği ile Meclis Başkanı hem Bakanlar Kurulu Başkanlığından fiilen uzaklaştırılmış, hem de bakanların başkanın göstereceği adaylar arasından seçilmesi usulü kaldırıldığı için, uyumlu bir hükümetin oluşması çok zorlaştırılmıştı. İşte Mustafa Kemal'in bulduğu formül bu sakıncayı gidermeye yönelik ve İsmet Paşa ile birlikte taslağını hazırladığı 20 Ocak 1921 Anayasasında 364 Sayılı ve 29 Ekim 1923 Tarihli yasa ile değişiklik, yani Cumhuriyetin ilan edilmesi olmuştur. Kısaca Cumhuriyet bir bakıma göre, "Siyasal tıkanıklığı aşma tekniği" olarak ilân edilmiş, ne var ki diğer nedenler; Devlet Başkanlığı makamının boşluğunu doldurmak ve Halifenin Devlet Başkanı olması ihtimalini ortadan kaldırmak olmuştur. Cumhuriyeti getiren 1921 Anayasasındaki bu değişikliğin başlığı, "Teşkilat-ı Esasiye Kanununun bazı maddelerinin tevzihan (açıklığa kavuşturarak) tadiline dair Kanun"dur. Yani değişiklik "Cumhuriyet ilânı"ndan bahsetmemekte, zaten var olan bir durumun "Açıklığa kavuşturulduğu"nu bildirmektedir. Bu durum "Cumhuriyet"tir. Şimdi ise onun adı konmaktadır. Esasen bu konuda, yani "Cumhuriyetin ilânı" yönünde, daha önce bir çok adım atılmıştır. Geriye giderek bu adımları şöylece sıralamak mümkündür. 13 Ekim 1923'te Meclis kararıyla Ankara Başkent yapılmış daha önce onu 1 Kasım 1922'de Saltanat kaldırılmış, 20 Ocak 1921'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ise egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu bildirerek, Cumhuriyeti adeta haber vermiştir. Diğer taraftan, daha Sivas Kongresi günlerinde Batılı kaynakların milliyetçilerin Anadolu'da Cumhuriyet kurmakta olduğu haberini verdiklerini biliyoruz. Ord. Prof. Ali Fuat Başgil'in deyimi ile 1921 Anayasası reisi cumhursuz bir Cumhuriyet kurmuş, 29 Ekim 1923 günü Halk Fırkasında konuşan Abdurrahman Şeref Bey: "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir, dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır" demiş, Mustafa Kemal Cumhuriyetin ilânından ve 158 milletvekilinin oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra TBMM'de yaptığı konuşmada; "Türkiye Devletinin, zaten cihanca malum olması lâzım gelen mahiyeti uluslararası unvanıyla yad edildi." sözleri ile bu gerçeğe değinmiştir. Cumhuriyetin ilânı genelinde kabul gördü, sevinçle karşılandı. Mustafa Kemal'in Anayasal-Siyasal konumunu daha da kuvvetlendirerek, Devlet Başkanlığı yetkilerini de ve en önemlisi Başbakanı seçip atamak yetkisini verdi. Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Başbakanlık görevini İsmet Bey'e vermesi, Muhafazakâr Rauf Bey ve Liberal Ali Fethi Beyden sonra radikal bir tercih anlamı taşıyor, hızlı değişimlerin süreceğini haber veriyordu. 1920-23 yıllarında Türkiye Devleti tartışmasız bir "Demokratik Cumhuriyet" karakteri arzetmiştir. Daha sonraki yıllarda tek partili dönem, 1960 ve 1980 askerî Müdahaleleri memleketimizde Cumhuriyeti değil, Demokrasiyi askıya almış, bu nedenle müdahale yapan güçlerin liderleri Cemal Gürsel ve Kenan Evren, Cumhuriyetin organlarının seçimle oluşması gereği karşısında "Cumhurbaşkanı" değil "Devlet Başkanı" olarak adlandırılmışlardır. Kısaca demokrasi askıya alınsa bile, Cumhuriyet "Süreklilik" göstermiştir.