Ağustos ayında İstanbul'da toplanan 21. Uluslararası Felsefe Kongresine katılıp damgasını vuran kişilerden birinin de Alman Habermas olduğuna şüphe yoktur. 1929'da Köln'de doğan Jürgen Habermas, 1923'te Marksist Araştırma Merkezi olarak kurulan Frankfurt Okulu'nun temsilcilerinden biri olup, felsefe eğitimini Bonn ve Göttingen Universitelerinde tamamladıktan sonra, çalışmalarına Theodor Adarno'nun yanında devam ederek, 1964'te Max Horkheimer'den boşalan felsefe kürsüsünün başına gelmiştir. Başta Haidelberg olmak üzere, çeşitli üniversitelerde çalışmalar yapan ve 1994'ten sonra hayatına ve çalışmalarına 'Emeritus Professor' olarak devam eden Habermas, Modernizm ve Rasyonalizm üzerinde yaptığı çalışmalarında, hukuk, demokrasi, insan hakları ve çağımızın diğer konularına yeni bir yaklaşım sunmaktadır. Post-Modernizme karşı tamamlanmamış bir modernizmi savunan Habermas'a göre, modernizmi eleştirirken, onun bugüne kattığı değerleri ve özellikle gelişimci ve değişimci ögelerini korumalıyız. Adarno ve Horkheimer gibi Post-Modernizm'in temsilcilerinin Aydınlanma aklını bir 'Tahakküm aracı' sunmalarına karşı Habermas modern düşüncenin demokratik değerleri getirdiğini savunmakta ve kendi "İletişimsel Eylem Kuramı-The Theory of Communicative Action'nı bu demokratik mirasın üzerine oturtmaktadır. Habermas'ın demokrasi ve hukuk üzerindeki görüşleri ise kısaca şöyledir: Bugün hukuk, üç ana eksenin kurumsal çerçevesini oluşturmaktadır. Bunlardan ilki yurttaşın, bir devletin üyesi olarak, kamusal özerkliğidir ve bu özerklik siyasal haklara denk düşer. İkincisi, yurttaşın, bir toplumun üyesi olarak, bireysel özerkliğidir ve temel hak ve özgürlüklere denk düşer. Üçüncüsü ise devlet ve toplum arasında köprü oluşturan kamusal alanın bağımsızlığı olup, sivil toplum aktörlerinin iletişim alanının güvenceye alınması yolu ile sağlanır. Bunlardan siyasal özgürlükler alanı ve yurttaş özerkliği Fransız Devrimi ile şekillenen Cumhuriyetçi Gelenek'te yoğunlaşır. Buna karşılık, Locke felsefesinin rehberliğinde modernliğin en özlü anlatımını, temel hak ve özgürlükler üzerine odaklayan yaklaşım 'Liberal Gelenek'i doğurmuştur. Hebermas bu tarihsel analizden sonra, Liberal Demokrasinin müzakereci şekli olan "Deliberative Democracy'yi ele alır. Habermas'a göre demokrasinin Müzakereci modeli Liberal ve Cumhuriyetçi modelden üstündür. Zira bu modelde, ne liberal yaklaşımdaki insan hakları ve de cumhuriyetçi yaklaşımdaki egemenlik ilkesi değil, demokrasi için elverişli iletişim ortamlarının oluşturulması ve bu ortamın, hukukun uygun araçları ile donatılması öncelik taşır. Marksist kavramları bol bol kullanan Habermas'ın daima Marksizme karşı kalması ilginç bir özelliğidir.