29 Mayıs ve 1 Haziran 2005 günlerinde Fransa ve Hollanda seçmeninin AB Anayasasına %55 ve %62 oranlarında 'Hayır' oyu vermesi AB çevrelernde 'Şok' etkisi yapmıştır. Zira bilindiği üzere AB Anayasasının yürürlüğe girmesi için, bugünkü üye sayısı 25 olan bütün ülkeler tarafından onaylanması gerekmekte ve fakat bugüne kadar yapılan oylamalarda 9 üye bu anayasayı onaylarken, bu onaylamalardan sadece bir tanesi (İspanya) referandum yolu ile yapılmış bulunmaktadır. Diğer taraftan, önümüzdeki gün ve aylarda Danimarka, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Britanya ve hatta Lüksemburg'da yapılması öngörülen referamdumlarda da 'Hayır' oyu çıkması ihtimal dahilindedir. Zira, bundan sonra oy kullanacak seçmenin, Fransa ve Hollanda seçmeni tarafından 'Hayır' oyları ile aforoz edilen bir anayasaya olumlu oy kullanması oldukça zordur. Bu nedenle, başta İngiltere olmak üzere, bazı ülkelerin 'Referandum'dan vazgeçmesi konusu da gündeme gelmiştir. Hiç şüphe yok ki, Fransa'nın AB Anayasasını referandumda reddetmesi en çok İngiltere'yi memnun etmiştir. Çünkü İngiltere öteden beri AB'nin 'Avrupa Siyasal Birliği'ne dönüşmesine olumsuz bakmakta ve AB'nin sadece 'Ekonomik Birlik' olarak devam etmesini arzu etmektedir. Diğer tarftan, İngiltere'nin AB içinde Fransız-Alman hegemonyasına karşı olduğu da kimsenin meçhulü değildir. Bu nedenlerle Temmuz 2005'te AB Başkanlığını 6 ay süre ile Lüksemburg Başbakanı Juncker'den devralacak Britanya Başbakanı Tony Blair'in Fransa ile Hollanda seçmeninin referandumlarda kullandığı 'Hayır' oylarının keyfini çıkarması doğal karşılanmalıdır. Fransızca'nın AB içindeki statüsünü korumak için AB anayasasını yapan Kurucu Meclise eski Fransa Cumhurbaşkanlarından Valery Discarda d'Estaing'i seçtirmeye muvaffak olan Chirac, hem Fransız seçmeninin AB Anayasasını reddetmesini, hem de İngilizce'nin AB içindeki durumunun kuvvetlenmesini önleyememiş ve bu suretle siyasal hezimete uğramıştır. Gerçekten, Fransız seçmeninden 1997 ve 2000 yıllarında uyarı alan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac Fransa'daki ekonomik sorunlara ve özellikle, işsizliğin artmasına çare bulamayınca, AB anayasası için yapılan 29 Mayıs Referandumunda bir kere daha 'Güvensizlik' oyu almış ve fakat istifa etmek yerine, Başbakan Jean Pierre Rafarin'i azlederken, referandum sonucunun bir kısım sorumluluğunu da Türkiye'nin AB üyeliği adaylığına yüklemek pişkinliğini göstermiştir. Oysa, Türkiye ile AB arasındaki üyelik görüşmelerinin başlayacağı Ekim ayında da AB dönem Başkanlığını sürdürecek olan İngiltere'nin Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin başlamasından yana olduğunu, Dışişleri Bakanı Jack Straw'ın Türkiye'nin üyeliğini açıkça desteklediğini biliyoruz.