Mayıs 2005 Pazar günü, Fransız seçmeninin 'AB Anayasası'nı referandumda oylayacağını biliyoruz. AB medyasında yer alan son haberler 29 Mayıs Referandumu konusundaki 'Evet' ve 'Hayır' oyları arasında büyük bir fark olmadığı, yani sandıktan her iki sonuçtan birinin çıkma şansının birbirine yakın olduğunu göstermektedir. Bu itibarla, Fransa'dan başlayarak AB ülkelerinin bu konuda son zamanlarda sergiledikleri ve zaman zaman paniğe dönüşen tavırlarını anlamak gerçekten güçtür. 'Güçtür' zira '29 Mayıs'da Fransa'daki referandumdan sonra, 1 Haziran 2005 gününde Hollanda'dan başlayarak, en az sekiz ülkede daha 'AB Anayasası' üzerinde referandumlar yapılacaktır. Bu nedenle, AB liderlerinin boşuna telaşlanmaları yerine, bu referandumlardan bazılarının 'Olumsuz' sonuç vermesi üzerine, AB Anayasası konusunda şimdiden bir 'Alternatif B Planı' düşünmeleri ve hazırlamaları daha iyi olur. Doğrusu istenirse, Fransa'dan başlayarak AB Anayasasına gösterilen muhalefetin başlıca nedeni ise, bazı Türkiye düşmanlarının ileri sürdükleri gibi Türkiye'nin AB üyeliği değildir. AB Anayasasına bazı AB üyesi ülkelerde beliren başlıca muhalefet 500 sayfayı aşan ve bu arada AB içinde yetkilerin nasıl dağılıp kullanılacağını anlatmaktan bile aciz bir dokümanın seçmenin önüne çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Oysa AB Anayasasının hazırlanış nedeni, AB'yi Avrupa'daki halkların anlamasına ve kavramasına yönelik olduğunu bilmiyor muyuz? Bu nedenle AB Anayasası herhangi bir ülke seçmeni tarafından reddedildiği takdirde, bunun esas sorumluluğu bu 'Karışık' belgeyi hazırlayanlara ait olacaktır. Diğer taraftan, AB üyesi bazı ülkelerin Brüksel'deki AB diktasından hoşlanmadıklarını ve daha fazla özgürlük istediklerini biliyor ve Fransa'dan başlayarak AB Anayasası seçmen tarafından onaylanmadığı takdirde, AB'nin vakit kaybetmeden daha iyi bir Anayasa hazırlamak girişimini başlatmasının doğru olacağını düşünüyorum. Fransa'daki 29 Mayıs Referandumunda 'Hayır' oylarının çıkması halinde yapılacak en büyük yanlış ise, bu sonucu, sözde AB seçmeninin, İslam Dinine veya Türkiye'nin yüzölçümü ve nüfus büyüklüğüne beslediği korkuya atfetmek olacaktır. Zira, nüfusu ve ekonomisi süratle büyüyen ve AB'nin Doğu sınırlarına güvenlik ve barış getirme gücü taşıyan ve ancak on yıl sonra AB üyesi olmaya hazırlanan bir Türkiye'den çekinmek ve yeni üye kabulünden vazgeçmek bana göre "The Economist"in 30 Nisan, 6 Haziran 2005 sayısının başyazısında ifade ettiği gibi büyük bir 'Gaf'ı da aşan bir 'Aptallık' olacaktır. Not: 25 Mayıs günü başlıyacak sözde "Alternatif Ermeni Konferansı" hakkında fikrimi soran okuyucularıma: Tarihi ve hukuki gerçeklere karşı çıkarak, Ermeni yalanlarını tekrarlamak ve Türkiye'yi karalamak amacını güden böyle bir konferansın, Türk üniversitelerinin ve akademisyenlerinin katılımı ile gerçekleştirilmesini, 55 yıllık bir akademisyen olarak yadırgıyor, bu durumu Anayasanın 130. maddesine göre "Ülkeye ve insanlığa hizmet etmek için devlet tarafından kanunla kurulan üniversite" anlayışıyla bağdaştıramıyorum. İ.G.