II. Ulusal İletişim Kongresi

A -
A +

On dokuz İletişim Fakültesi tarafından, 23-24-25 Mayıs 2001 günlerinde İstanbul'da düzenlenen ve fakat nedense basına yeterince yansımayan II. İletişim Kongresinin, 23 Mayıs günü yapılan "Türkiye'de Radyo ve Televizyon'un Hukuksal Düzenlemesine İlişkin Sorunlar" konulu oturumda, son yıllarla, Türk kamuoyunda büyük yer tutan ve çeşitli eleştirilere hedef olan RTÜK'ün hukukî mahiyeti veya tasarı üzerinde kısaca durmak fırsatını buldum. Bilindiği üzere, 1994 yılında yürürlüğe giren 3984 sayılı "Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanun"un, 1983 Tarih ve 2954 Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunundaki Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK) yerine, 5. maddesinde Radyo ve Televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacı ile, özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu (RTÜK) kurduğunu beyan etmiştir. RTÜK, 3984 Sayılı Kanundaki ifadeye dayanarak özerk ve tarafsız bir kuruluş olduğunu iddia ederken, Türk İdare Hukuku doktrininde RTÜK'ün bağımsızlık, tarafsızlık ve özerklik nitelikleri tetkik ve değerlendirmeye alınmış, bağımsızlığın öncelikle bağımsız idarî otoritelerin üyelerinin atanması sürecinde aranması gerektiği ve bu konuda özellikle üyelerin atanma biçiminin önemli olduğu vurgulanmıştır. Böyle olunca da, RTÜK üyelerinin tamamının, iktidar partisi veya partileri ile muhalefet partilerinin gösterdiği adaylar arasından TBMM tarafından seçilmesi sonucu RTÜK'ün bağımsızlığından söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan inceleme, araştırma ve soruşturma gibi yarı yargısal yetkiler de kullanan böyle bir kurulun özerk olması gerektiği vurgulanmış, Türkiye'de geçmişteki özerklik uygulamalarına da bakarak, bu özerkliğin bizde, bazı ülkelerde olduğu gibi kanunla değil Anayasa ile sağlanması gerektiği, zira kanun ile tanınan özerkliğin bu tür kuruluşları siyasi kadrolara ve iktidara karşı koruyamadığı ifade edilmiştir. Öyle olunca da, 3984 Sayılı Kanunda (m. 5) özerk olduğu yazılan RTÜK'ün siyasal otoritenin egemenlik alanı dışında olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte, RTÜK'ün de Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), Rekabet Kurulu (RK) ve Türkiye Radyo ve Televizyon Kurulu (TRT) gibi Kurullar ve Kurumlara benzer şekilde, hem İdarî Yargı Denetimi, hem de Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile Devlet Denetleme Kurulunun denetimine tabi olacağı, olması gerektiği doğaldır. Zira, medya haberlerinde ve bazı köşe yazılarında zaman zaman belirtildiği üzere, bu kurul ve kurumların bir çoğu yolsuzluk ve savurganlık yapmakla suçlanmakta ve bu anlamda olmak üzere, bir köşe yazarı haklı olarak, Türkiye'de kendi elimizle birtakım "Kurum-Kurul Canavarları" ve "Özerk Cumhuriyetler" oluşturmamızdan ve bunların emrine korkunç paralar ve imkanlar sunmamızdan yakınmaktadır. Bu satırları yazdığım zaman, henüz TBMM gündeminde bulunan 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkındaki Kanunu değiştirmeyi amaçlayan Tasarı'nın alacağı nihaî şekli bilmemekle birlikte, bu tasarının; ekran karartma cezalarını kaldırıp bunun yerine para cezalarını arttıran, TV kanallarının gerçek sahiplerinin bilinmesini sağlayan, internet haber portallarındaki yayınları da denetleyip cezalandıran, hakaret içeren e-mail'leri de ceza kapsamına alan ve RTÜK'ün özerklik iddiasına rağmen 6 yılda gerçekleştiremediği Televizyon Frekans İhalesini Telekomünikasyon Kurumuna veren yeni düzenlemelerini "Olumlu" ve "Yerinde" buluyor ve fakat bu tasarının da, RTÜK'ün "Bağımsızlık" ve "Özerklik"i yönünde bir düzeltme ve iyileştirme yapamadığını, RTÜK üyelerinin seçiminde ağırlığın siyasî partiler ve TBMM'den Bakanlar Kuruluna kaydırıldığını, tarafsız bir organ olan Cumhurbaşkanlığının ise 2954 Sayılı Yasadaki Radyo Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK) ile Fransa'daki ve ABD'deki RTÜK benzeri (CSA) ve (FCC) gibi organ üyelerinin seçiminden farklı olarak, devre dışında bırakıldığını görüyorum. RTÜK'ün bağımsız ve özerk olmaması ise, Anayasa m. 133'e göre tarafsız ve özerk olan TRT'yi etkilemekte ve bu durum TBMM'deki "Tasarının bu şekliyle kanunlaşması halinde Anayasa mahkemesine başvurulması ve iptal edilmesi ihtimalini gündeme getirmektedir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.