Irak operasyonu için "uluslararası meşruiyet" gerçekleşmedi mi?

A -
A +

Dünya ve Türk kamuoyları, Irak'a karşı harekâta geçmek için "Uluslararası meşruiyet" şartının gerçekleşmesinin gerekip gerekmediğini tartışmakta, meşruiyet şartının gerçekleşmesini şart koşanlar, bunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin vereceği yetki ile gerçekleşeceğini ileri sürmektedirler. Nitekim, ben de bu sütunda çıkan köşe yazılarımda, BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a karşı harekat konusunda vereceği bir kararın "Uluslararası meşruiyet"in gerçekleşmesi yönünden başta gelen şıklardan biri olduğunu savunmuş bulunuyorum. Fakat bu konuda, kanaatimce önemli sorun "Uluslararası meşruiyet" şartını ileri sürenlerin, BM Güvenlik Konseyinden bekledikleri kararın içeriği ve özellikle ifade şekli üzerinde uzlaşmalarıdır. Bilindiği üzere, Kasım ayında toplanan BM Güvenlik Konseyi, aralarında veto yetkisine sahip beş daimî üye ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya'nın da katılımı ve Konseyin toplam üyelerinin oy birliği ile kabul ettiği 1441 sayılı kararında Saddam Hüseyin'in elinde bulundurduğu bütün biyolojik, kimyasal ve nükleer silahların programlarının hesabını vermesini ve bunlardan arınmasını istemiş, bunu yapmadığı takdirde bunun "Ciddî sonuçları"na katlanmağa hazır olması gerektiğini vurgulamıştır. Ne var ki, 1441 Sayılı kararın yorumlanması bakımından BM üyeleri arasında bir görüş farkı ortaya çıkmış bulunmakta ABD ve İngiltere, Saddam rejiminin silahsızlanmaya yaklaşmaması halinde harekât için ayrı bir karara lüzum olmadığı görüşünü savunurken, özellikle Fransa ve Almanya bu konuda ayrı bir Güvenlik Konseyi kararına gerek olduğu noktasında ısrar etmektedir. ABD bugüne dek esnek bir davranış sergilemiş ve Silah Denetçilerinin raporlarının gelmesi için beklerken, Saddam Hüseyin'in kendisine tanınan ek süreleri sonsuza kadar kötüye kullanmasına razı olmadığını ve Saddam bu tutumunu sürdürdüğü takdirde, 1441 Sayılı karara dayanarak, harekâtı başlatacağını tekrarlamıştır. Doğrusu istenirse, veto yetkisini kullanmak tehdidinde bulunan Fransa bile, Saddam'ın keyfini daha fazla bekleyemeyeceğini anlamakta, ABD, 28 Şubat'ı sınır kabul ederken, Fransa, bu sürenin 14 Mart olması üzerinde ısrar etmektedir. Görülüyor ki, Irak'a karşı harekata geçmek konusunda ABD ile Fransa arasında bile sadece iki haftalık süre farkı vardır. ABD'nin Saddam'a karşı harekata geçmesine karşı olanlar ise görüşlerine destek olarak, başta ABD olmak üzere, çeşitli ülkelerde yapılan "Savaş karşıtı gösteri"leri örnek göstermekte, ne var ki 1960 ve 1970'li yıllarda ABD'de Vietnam savaşına karşı yapılan gösterilerde Kuzey Vietnam ve lideri Ho Chi Minh'e sempati ve destek ifade edilirken, kanlı diktatör Saddam Hüseyin'den öldürücü silahları teslim etmesi, 1991'den beri kabul edilen 17 adet BM Güvenlik Konseyi Karar Suretine uyması ve 22 milyon nüfuslu Irak'a uyguladığı tedhiş rejimini durdurması istenmektedir. Bilindiği üzere, 1991'de ABD liderliğindeki uluslararası güç Saddam'ı Kuveyt'ten çıkarırken, Irak'ı işgal etmemiş ve BM Güvenlik Konseyi kabul ettiği "Ateşkes" kararlarında Irak'ın bir yıl içinde, bütün kimyasal, biyolojik nükleer silahlarla uzun menzilli füze programlarından arındırılmasını şart koşmuş, dünyayı yıllarca avutan ve uyutan Saddam ise, 1998 yılında Silah Denetçilerini sınırdışı etmişti. İşte Saddam Hüseyin'in bu "Kirli Sicili" ve veto yetkisinin ulusal çıkarlarla suiistimal edilmesi halinde ve karşısında, yeni bir Güvenlik Konseyi kararının çok fazla beklenemeyeceğini ve Irak'a karşı harekete geçmek için, 1441 Sayılı Kararında "Uluslararası meşruiyet" yönünden yeterli bir dayanak oluşturduğunu düşünüyorum. Fakat, bu konuda son söz ve siyasi karar Anayasa'nın 92. maddesine göre Türk Seçmeninin çoğunluğunun iradesini temsil eden TBMM'nindir. Nitekim Hükümetin, Anayasanın 92. maddesinin öngördüğü yetki istemiyle ilgili tezkereyi geçen hafta içinde TBMM'ye yolladığını, TBMM'nin de, 1 Mart 2003 günkü oturumunda bu tezkereyi gerekli oyu sağlıyamamak suretiyle reddettiğini biliyoruz. Kanaatimce bu sonucu, TBMM çoğunluğunun tezkere içeriğini o günkü aşamada Anayasanın 92. Maddesinin gereklerine veya Türkiye'nin çıkarlarına henüz yeterince uygun bulmadığı şeklinde yorumlamak lazımdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.